Bir ülkenin nasıl yönetildiğini anlamak için öyle uzun boylu araştırmalara, bilimsel ve sosyolojik veriler içinde kaybolmaya hiç gerek yok. Bir düşünürün dediği gibi; “Bir ülkenin nasıl/neyle/ne şekilde yönetildiğini anlamak için, insanların nasıl öldüğüne bakmak yeterlidir.”
Yazıma bu cümleyle başlamaktan nefret ediyorum.
Ama hemen her gün farklı bir bela ve musibetle karşılaşınca başka çarem yok.
İşte, nasıl, neyle kiminle yönetildiğimizin ya da yönetilemediğimizin son acı fotoğrafı da yaşadığımız şu korkunç İliç maden faciası oldu.
Deprem gibi afetlerin saatini, gününü tespit etmek elbette imkansız ama bazı hazırlıkları yapmak için saati saatine bilmeniz gerekmiyor.
Depremi engellemek mümkün değilse de hasarı ve acı sonuçlarını en aza indirmek mümkün.
Peki maden faciaları, engellenemez mi?
Bal gibi engellenir ama her tedbir işletmeciye artı bir masraf getirdiği için işçinin canına kıymet vermiyorlar.
Soma faciasından sonra ‘yaşam odalarını’ tartışmıştık. İlgili bakanlık zorunlu tutulacak dedi falan, kimse oralı olmadı.
İliç faciasında da şirket masraftan kaçınmak için tedbir almadı.
Hiç değilse, kayıplarımızın canlı/cansız bedenlerine ulaşmak için alınması gereken tedbirleri alsaydı, onu da almadı.
Bundan sonrasını. İliç’te, tonlarca toprağın altında, eşi, nişanlısı, sevgilisi, evladı, babası olan biri gibi yani empati yaparak okuyun lütfen!
Günlerce beklediniz ve nihayetinde yetkililer ‘heyelan tehdidi var’ diye arama çalışmalarını sonlandırdı.
Size de her gün, o dağın altında kalan yakınlarınızı uzaktan izlemek kaldı.
Kahrolmamak mümkün mü?
Baştan alınacak bir tedbir yok muydu kısmına gelelim.
Can Ataklı yazdı ve sordu. Biz de siz de, hep birlikte soralım;
“Madenlerde “işçi takip sistemi” kullanılıyor mu?
Erzincan’ın İliç ilçesindeki altın madenindeki toprak kayması sonucu kaybolan 9 işçimize hâlâ ulaşılamadı.
Yetkililer gece gündüz gelişmiş teknolojik araçlarla arama yapıldığını ama henüz işçilere ulaşılamadığını söylüyorlar.
Gerekçe, bir anda milyonlarca metreküp toprağın kayması ve çok geniş alana yayılmasıymış.
Peki bu gerçek mi?
Milyonlarca metreküp toprağın çok geniş alana yayılması gerçek ama söylenmeyen bir başka nokta var.
Bir maden kuruluşunda çalışan arkadaşım aradı.
“İşçilere takip cihazı takılmak zorunda ama maliyeti artırdığı için bunu kullanmıyorlar, devlet gerekeni yapmıyor” dedi.
Anlattığına göre maden ve benzeri yerlerde çalışan işçilere ayak ya da ellerine takılan bir takip aracı vermek 2017 yılından beri zorunlu.
Soma’da yaşanan ve 301 madencinin öldüğü korkunç kazadan sonra bu karar alınmış.
Bu takip cihazları sayesinde bir kaza olduğunda, işçinin nerede olduğu belirlenebiliyor.
Hatta bazı takip cihazlarında “nabız kontrol sistemi” de olduğu için işçinin o an yaşayıp yaşamadığı da öğrenilebiliyor.
Bu cihazı üreten çeşitli firmalar var, fiyat 4 ile 12 dolar arasında değişiyor.
Madenci arkadaşım “Belli ki birçok maden işleticisi bu kurala uymuyor, eğer İliç’te takip cihazı olsaydı işçilerimizin nerede olduğu bir saatlik inceleme sonunda bulunurdu” dedi.”
Ülkemizde insan hayatı ne kadar ucuz anlıyor musunuz?
Sadece insan hayatı mı?
Çoğunuz benim gibi ancak resim ve videolardan görüyorsunuz, o maden şirketinin katlettiği çevreyi ve alanı…
Bilmeyenler, anlamayanlar ve küçümseyenler olabilir ama öyle değil.
O dev çukuru görmüşsünüzdür.
İşte o çukurun derinliği ise 1280 metre!
Maden alanı ise 200 futbol sahası büyüklüğünde, 940 hektar. 9 milyon 400 bin metrekare yani!
MTA'nın İliç ile ilgili verdiği bilgilere göre 71 milyon 600 bin ton toprak işlenecek.
Burada 1 ton kayanın toprak haline dönüştürülmesinin karşılığı ise 1,7 gram altın…
Haliyle iş bittiğinde geriye dev bir çukur ve elde de 70 milyon tondan fazla siyanürle 'yıkanmış' toprak kalıyor.
Değer mi?
Bölgeye faydası, 2 bin 500 kişiye, maden faaliyette olduğu sürece istihdam sağlamakla sınırlı.
Geri kalan her şey ama her şey bölge halkının aleyhine işliyor, bölgeye zarar veriyor.
Gerçekten değer mi?