“Kişiyi nasıl bilirsin, kendin gibi” diye bir laf vardır ya; işte ben de öyle biriydim bir zamanlar.
Kişiyi kendim gibi görmemeyi bana aldığım yaşlar öğretti. Bu yaşları, bu yılları yaşarken kimi zaman çok kızdım hayata. Ya da kendime kızdım kim bilir. Ne zaman ki tanımaya başladım insan tiplerini, artık gençlikten çıkmak üzereydim. Ne zaman ki; oturduğu makamın asla kimseye, hiç kimseye boyun eğilmeyecek bir yer olduğunu bile bile, yine de gafilce birilerinin kuklası olan insanları tanıdım... Ne zaman ki; şahsi hırsları ve menfaatleri uğruna her türlü aymazlığı göze alan insanları tanıdım... Ne zaman ki; benlik sevdasına kapılıp içindeki kibirden, ne oldum delisi olan insanları tanıdım... Ne zaman ki; asli vazifelerini yerine getirirken, bunu bize bir lütuf gibi sunmaya çabalayan , koltuk sevdalılarını tanıdım...Yaşlarım ilerlerken bunun gibi pek çoklarını tanıdım.
Oysa bir koltuk, insana bir sıfat verebilir mi hiç? Oturduğu koltuğa yaraşır meziyetlere, ahlâka, donanıma sahip olamayan bir zatı muhterem; neyin sıfatını taşıdığı aptallığına kapılabilir ki. İnsan sahip olmaya çabaladığı gücü ve saygınlığı oturduğu koltuktan mı bekler? Ya da aslında hak edeceği saygınlığı, kişiliği ve yaptıklarıyla mı belirlemelidir?
Geçenlerde yine makam mevki şaşkını bir zat ile toplumsal bir sıkıntı konusunda görüşme yapıyordum ‘makamında’. Konu direkt olarak şahsımı da ilgilendiren bir sorundu. Kendisine ilettiğim konuyu uzun uzun dinledikten sonra bana dediği aynen şöyle: “Siz falanca filanca yerlerdeki sorunları neden dile getirmiyorsunuz da, bu konu ile geldiniz buraya. “ Son derece şaşırmıştım. Önce şaka yaptığını düşünmek istedim. Sonrasında kendimi toparlayıp şu cevabı verdim:” ...Bey, ben bahsettiğiniz konuları ve sorunları duymadım. Belki benim yaşamımda bir dokunuş yapmış olsalardı haberim olurdu veyahut etrafımdaki herhangi bir kişi ile alakalı olmuş olsaydı. Fakat isterseniz siz burada oturunuz, ben çıkıp dolaşayım ve nerede ne sıkıntı var, insanların nasıl kamusal sorunları var öğreneyim. Sonra da siz bu problemleri çözmek için koltuğunuzu kullanırsınız.” Demek istediğim şudur ki; o koltuklarınızdan kalkarak biraz etrafınıza bakabilseniz sayın koltuk sevdalıları şahsiyetler, belki de biraz olsun hakedebilirsiniz kartvizitinizin üzerindeki sıfatlarınızı.
Bir devlet adamın da bulunması şart olan niteliklerden en vazgeçilmez olanları; gerçekçi, ileri düşünceli ve bir o kadar da insancıl yapıya sahip olmaktır. Kişiliğinde bu vasıfları yetiştirememiş bireylerin de , devlet kademelerinde yer almaları, ancak zarara uğratır milleti.
Türkiye Cumhuriyeti milli idare ve siyasi yönetim mensubu olarak ,oturduğunuz koltukları fütursuzca işgal etmiş olan şahsiyetler; içinde bulunduğumuz ekonomik darboğaz, terör , gelecek kaygısı ile ilgili toplum üzerinde oluşan psikolojik çöküntüden hiçbir hicap duymaz ve hiçbir şekilde kendinizi sorumlu hissetmez misiniz?
Unutmayalım ki” ADALETİ ÇİĞNEYEN DEVLET ADAMLARINI CEZALANDIRMAYAN MİLLETLER ÇÖKMEK ZORUNDADIR.”
Memleket meselesi dediğimiz şey; hepimizin geleceğidir.
Doğru olduğuna inanılan yolda yürürken insan, hiçbir daim yalnız olmayacaktır. Yeter ki neyi istediğini bilsin.
Okuduğunuz için teşekkür ederim.