Alnın aksa şayet, kalbinde de kötülük yoksa bir de; ne kendinden kork, ne de başkasından. İşte o vakit onurlu bir insansın demektir. Yaşam dediğimiz şey; onurlu olabilmek için varolan bir yolculuk değil midir?

Elbette her canlının bir yaratılış sebebi var. İşte mühim olan da bu yaratılış sebebine yakışır vaziyette yaşayabilmek. Yoksa biz insanoğlunun varoluşu ne anlam ifade eder ki? Yaratılış sebebimiz; iyi işler yapabilmek, insanlığa hizmet verebilmek, iyi çocuklar yetiştirebilmek, kul hakkı yemeden misafir olabilmek bu dünyada! (Bu maddeler oldukça çoğalabilir; aklımıza gelen bütün faziletleri içerir belki de.) Yani insan olarak doğmuş olmak, insan olabilmek için yeterli gelmiyor. Metanetli ve bir o kadar vicdanlı olabilmeyi de barındırıyor içerisinde; insan olabilmek.

Ancak bence en can alıcı yaratılış sebebi ve sonucu kul hakkı. Kul hakkı ya!! İnsan olabilmenin en önemli, en erdemli, en vicdanlı gereksinimi bence. Ne yaparsak yapalım, ne söylersek söyleyelim; birilerinden, haksızlık yaparak, hakikî adalete uymayarak, can acıtarak ahlar alıyorsak, insan tarafımız nerede kalır, nereye bakar? İnsanız elbet hepimiz hatalar, yanlışlıklar içerisine düşebiliriz; bize özgü nitelikler bunlar. Lâkin bile isteye yapacağımız her yanlış eylem, varoluş sebebimizi yıkar geçer.

Bugün memleketimde, meslek seçimi yapmak üzere lise çağlarında olan bir genç, " şayet mesleğimi layığıyla yapamayacak isem neden hukukçu olayım ki, neticede tam bağımsız bir adalet temsilcisi değil de birilerinin kuklası olacağım " diyorsa...

Üniversite tercihlerini yaparken hayallerini gerçekleştirmek ve istediği yolda ilerleyebilmek için değil de mecburiyetler ve diretilmişlikler karşısında karar vermek zorunda hissediyorsa kendisini, geleceğine endişeli gözlerle baktırılıyorlarsa şayet; çook ahlar almış olmuyor mu buna sebep olanlar. Kul hakkı yemenin en beterini gerçekleştirmiyor mu dersiniz?


Türkiye'de gençlerin ortaöğretimde eşit imkânlardan yararlanamıyor olması, oldukça büyük bir handikap göstergesi değil midir? Devletin yaptığı eğitim sistemini yine devletin kendisi denetliyor oysa ki! Hakkını alamayanın hakkına " kul hakkı" deniliyor, bizdeki durum ne ile açıklanabilir o zaman?

"Geleceğimizin yıldızları" sözleriyle betimlediği Mustafa Kemal'in çocukları bu gerçekliği mi hakediyor? Siyasi çekişmeler, kişisel rantlar arasında nereye savrulduğu tahmin edilmekte zorlanan bir ülke mi çocuklarımızı aydınlık yarınlara götürecek?

Nasılsınız dediğimde, " memleketim gibiyim, nasıl olayım " diyen saygıdeğer bir abimin sözleri geldi aklıma. Ne kadar çok isterdim, bu soruma cevaben şunu demesini ve hepimizin de : " Çok iyiyim Zeynep, memleketim gibiyim."

Ben; çok güzel hayaller kurabilen, hayallerinin peşinde korkusuzca koşmaktan yorulmayan, geleceğe aydınlık gözlerle bakabilen çocukların var olduğu ve bir bu kadar mühim olanı da, çocuklarının umutlarıyla övünç duyan anne babaların olduğu bir memleket istiyorum.

Ben; her yeni doğan güneşte, hayata atılmak için gönülleri ışıklar saçan çocuklarımız olsun istiyorum.

Ben; birilerinin milyonluk kadehlerindeki içeceklerini yudumlarken, kokuşmuş eğitim sistemiyle canlarından bezdirdikleri çocuklarımızın biran evvel kurtulma çabasıyla kaçmak isteğinde değil, memleketine bağlı vatansever bireyler olmalarını istiyorum...

Şairin de dediği gibi "...bilmezdim kelimelerin bu kadar kifâyetsiz olduğunu, bu derde düşmeden evvel..." Evet ya bir anneyim ben. Bu yüzden her anne gibi endişeliyim, bu yüzden korkuyorum, bu yüzden gelecek kaygısı yaşıyorum. Sadece memleketim için ve bütün çocuklarımız için güzel günler istiyorum.

Şu kul hakkı yeme işini bir düşünelim diyorum. Öte tarafı bilmem nice olur halimiz ; lâkin bu dünyada yapılabilecek en korkunç fenalıktır, en telafisi mümkün olmayan kötülüktür, insan olabilme erdemiyle bağdaşmayan, hakkı şer ile karıştıranların hikâyesidir.

Hayatımızın her alanında temel ilke edinmemiz icap eden başkomutanımızın sözleri ile bitirmek istiyorum. Olur ya bir ihtimal, birilerine ses olur, ikaz olur ümidiyle...

" Çocuklarımızı artık düşüncelerini hiç çekinmeden açıkça ifade etmeye, içten inandıklarını savunmaya, buna karşılık da başkalarının samimi düşüncelerine saygı beslemeye alıştırmalıyız. Aynı zamanda onların temiz yüreklerinde; yurt, ulus, aile ve yurttaş sevgisiyle beraber doğruya, iyiye ve güzel şeylere karşı sevgi ve ilgi uyandırmaya çalışılmalıdır. " Mustafa Kemal ATATÜRK.

Okuduğunuz için teşekkür ederim,
Zeynep MERÇAN.