Bir millet, çocuklarına geleceği olarak bakmayı başarabilirse şayet; işte o vakit muasîr medeniyet seviyesini yakalamayı bırakın, çok çok üzerine çıkabilmeyi başarmıştır zaten.
1925 yılında Cenevre'de yapılan Çocukların Refahı için Dünya Konferansı'nda ilan edildi, 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü.
Kamusal bir hak olan eğitim dediğimiz şey; ülkemizde maalesef ticari bir alan ve sözde dinselleştirme uygulamaları ile her geçen yeni günde erozyona uğramaktadır.
Çocuk Hakları Sözleşmesinin altıncı maddesine göre; her çocuk yaşama hakkına sahiptir ve devlet çocuğun yaşamını güvence altına almakla yükümlüdür. Bunu yaparken de siyasi ve ideolojik bir zihniyet barındırmamalıdır içerisinde.
Ülkemizde son yılın araştırma verilerine göre; eğitim hizmetleri ile ilgili en büyük sorunun, eğitim masrafları olduğu bilgisine ulaşılmıştır. Ne acıdır ki sistem, sermayenin çıkarları doğrultusunda ilerleyen bir hâle dönüşmüş vaziyette!
Dünyanın, çocuklarına bayram armağan eden tek ülkesi olma onuruna sahip olan ülkemde; çocuklarımız eşit olmayan şartlarda daha ne kadar devam edecekler eğitim yolculuğuna?? Yeni Milli Eğitim Bakanı'ndan çok beklentilerimiz var bu uğurda. Atatürkçü söylemleri, ümit etmek isterim ki icraatlarında da aynı biçimde hayat bulur.
Çocukların, fiziksel, psikolojik ve cinsel sömürüye karşı korunma gibi haklarını; dilerim en başarılı bir şekilde gerçekleştirebilecek kişiler oturur yetkili koltuklarda. Çocukların sevgiye, şefkate ve korunmaya herkesten çok daha fazla ihtiyacı olduğu gerçeğini aklından çıkarmayacak kişiler yönetir bu makamları dilerim.
20 Kasım 1989 yılından itibaren Birleşmiş Milletler tarafından, tüm dünya çocukları adına kutlanan Dünya Çocuk Hakları Günü içeriğini betimleyen sözleşme; 1-14 yaş aralığını 'çocuk ' olarak değerlendirir.
Artık son bulsun istiyorum çocuk gelinler, çocuk işçiler, evsiz çocuklar, sömürülen ve eziyet edilen çocuklar! Dünyaya onların gözüyle bakabilelim, lâkin onlara öyle güzel düşler kurabilme özgürlüğü verelim ki; geleceklerinde sağlam adımlarla yürüyebilsinler.
Çocuklar; ihtiyaçlarına, ilgilerine ve yeteneklerine uygun bir kalitede eğitim görme haklarına sahiptir, diyor üçüncü madde. Şimdi ülkemizdeki eşitliliğin doğudan batıya ne kadar çelişkili, sermaye odaklı sistemin ne kadar acımasızca olduğunu bir düşünün. Ve siz söyleyin bu üçüncü maddenin biz neresindeyiz!
"Bütün çocuklar eşit haklara sahiptir, hiçbir çocuk ayrıma tabii tutulamaz." diyen birinci maddenin şekil ve sonuç gerçeği ne kadar yaşatılıyor benim ülkemde?? Aklıma tarlalarda, tamircilerde, sokaklarda para kazanmaya çabalayan çocuklarımız geliyor ve yüreğim yanıyor!!
Hiçbir yerde rastlamadıysak bile filmlerde görmüşüzdür mutlaka; yetişkin bireylerin ruhsal hastalıklarında tedavi amacı ile gittikleri psikologlar, önce bir çocukluğuna inmek isterler hastalarının. Çünkü hemen her bu tür hastalığın kökeninde bir çocukluk arızası vardır maalesef. İşte bu bağlamda devlet; çocuklar ile ilgili üzerine düşen vazifeleri bilinçli, yeterli ve istikrarlı bir şekilde yerine getirebilirse şayet, o yetişkinler ileride hasta değil, mutlu ve sağlıklı bireyler olabilirler.
Türkiye'de çocuk olmanın adı; yoksulluk, eşitsizlik, ölüm, istismar ve hüzün olmamalı! Türkiye'de çocuk olmak; birilerinden, gelecekleri için haklarını dilenmek olmamalı! Türkiye'de çocuklar; hür olmalı, düşündüğünü söylemekten korkmamalı, düşler kurabilme özgürlüğü olabilmeli!
Çocuklarımıza, en kıymetlilerimize dünya var olduğu sürece rehber, ışık olabilecek yegâne liderimizin sözleri ile bitirmek istiyorum.
" Gelecek için hazırlanan vatan evlatlarına, hiç bir güçlük karşısında yılmayarak tam bir sabır ve metanetle çalışmalarını ve öğrenim gören çocuklarımızın ana ve babalarına da yavrularının öğrenimini tamamlaması için hiç bir fedakarlıktan çekinmemelerini tavsiye ederim. " Mustafa Kemal ATATÜRK.
Okuduğunuz için teşekkür ederim,