KASAP ET KOYUN CAN DERDİNDE!
İstanbul bir mega kenttir.
Bir ile mega kentlik payesi, yaşanılabilirlik, güzellik, rahatlık anlamında değil büyüklük anlamında verilir. Yani bizim İstanbul nüfusu 10 milyonu geçtiği için mega kenttir.
Büyük başın ağrısı büyük olur misali mega kentlerin sorunları da büyük olur, ki onca il kara teslim olmuşken bizim İstanbul’u konuşmamızın ilk sebebi de budur.
İkinci sebebi ise maalesef ama maalesef iktidarın İstanbul konusundaki karın ağrısıdır.
Pek çok olayda gördük ki, iktidar İstanbul’u kaybetmenin acısını bir türlü unutamadı. Unutamadığı için İBB ve başkanı yok farz ediliyor.
Bakın ortada büyük bir kriz var, hükümet/İBB birlikteliğiyle çözülmesi gereken bir sorun var ama İBB ayrı, hükümet ayrı başı çekiyor.
Böylesine bir sorun bile tarafları aynı masada, aynı karede buluşturamıyor.
Daha daha kötüsü de tarafların krizi bir yana bırakıp birbirleriyle mücadele ediyor olmaları…
Aklı başında herkes sebebin hükümet kanadından kaynaklandığını görüyor ama iktidar kanadı böyle yapmakla bir daha değil İstanul’u tüm Türkiye’yi kaybedeceğini bile göre yangının üzerine benzinle gitmeyi tercih ediyor.
İstanbul, bizim ne kadar bölünmüşlüğümüzün de bir göstergesi…
Ve Allah korusun bu bölünmüşlük ile yarın beklenen İstanbul depremi gerçekleşse battığımızın bittiğimizin resmidir.
Tarafların açıklamaları, birbirlerini suçlamaları maalesef vatandaşı da ikiye ayırdı.
Vatandaş dediğim tarafların taraftarları…
Malumunuz bu ülkede taraf olduğunuz an, tıpkı aşık olan gençler misali akıl, mantık melekeleri devreden çıkıyor. Taraftarların forma rengi üzerinden birbirini öldürecek seviyeye geldiği bu ülkede hele ki siyasi taraftarlık söz konusu olunca akıl, mantık, ahlak, adalet gibi bütün insani ve vicdani değerler tatile çıkıyor.
Dediğim gibi karın ağrısı bu noktaya gelişimizde önemli bir etken…
Ne olmuş İstanbul’da? Yollar kapanmış, millet perişan olmuş.
Peki bu kapanan yollar kimin sorumluluğunda?
Taraftarlar için bu sorunun da cevabının da bir hükmü yok. Çünkü onlar kasıtlı bir algının pençesindeler, ne anlatsanız boş…
Bir ara çöp sorunu yaşandı Maltepe ve civarında. Hocam gördün mü senin İmamoğlu İstanbul’u çöp kente çevirdi, demişti bir arkadaş. Çektim kenara güzel güzel izah ettim. Bak kardeşim, belediye işçileri greve çıktılar da ondan…
Canım bu grev sadece orada mı oluyor?
Evet kardeşim, sadece orada ve sadece muhalif belediyelerde grev yapılabiliyor. Buna iktidar karar veriyor.
Hadi canım olur mu öyle şey dedi, gitti. İnanmadı, inanmıyorlar çünkü maruz kaldıkları algı operasyonu akıllarını başlarından almış.
İktidarın ve haliyle yandaş basının, İBB çuvallasa da siyasi malzeme yapsak diye çırpındığına dair yüzlerce örnek var.
Çünkü maksat üzüm yemek değil maalesef…
Şimdi de durum bu…
Dedik ya yollar kimin sorumluluğunda? Ana arterler, E-5, TEM ve sair paralı yollar hükümetin sorumluluğunda ve tamamı kapandı.
İşte o meşhur havaalanı yolu da dahil…
Kalanları evet İBB sorumluluğunda ama şehir içi trafiği malum, Allah korusun ihtiyacınız olsa, en güzel havada dahi bir ambulans vaktinde gelemiyor, hele ki bir yangın yaşansa itfaiye ekipleri saatlerce trafiğin açılmasını bekliyor ki bu yoğun kar yağışında aksaklıkların yaşanmaması mümkün değil.
Buna rağmen İstanbul’da yaşayanlar, sorunun ana arterlerden kaynaklandığını söylüyorlar.
Kendi ifadeleriyle ‘Cumhurbaşkanımızın talimatı’ üzerine geldik diyen iki Bakan bir andan krizi çözmeye çalışıyor ama öbür yandan bir İmamoğlu krizi de körüklemekle çabasında gibiler. En azından yandaş basın bu şekilde bir kışkırtma gayretinde ama onlar da İBB ile temas kurmuyor, lütfedip AKOM’a uğramıyor, İmamoğlu’nu telefonla bile arayıp bilgi, ihtiyaç sormuyorlar.
Bu da çok başlılığın göstergesi ki, ülke yönetimine sen-ben ayrımı sokulduğunda halka hizmet etmek mümkün değil.
Seçimlerden bu yana bir otobüsün tekeri patlasa da İmamoğlu’na vursak diye yollarda nöbet tutan basın da haber ve yorumlarıyla ortamı geriyor.
Hatırlarsınız, kendi bıraktıkları bir köpek kakası üzerinden bile algı operasyonu yaptılar.
Şimdi de gündem İmamoğlu bir balıkçı restoranında yemek yedi mi yemedi mi?
Evet, yedi. Yemesin mi?
Çok meraklıysanız, yediğini çıkarma anını da haber yapın, rezil herifler!
Kasap et koyun can derdinde misali bir açık açık bulsak da asıl rezilliği örtsek derdindeler.
DÜNYANIN KISKANDIĞI HAVALANINA NE OLDU?
Evet. Büyük bir rezillik de şu meşhur ,şu dünyanın kıskandığı havaalanında yaşandı ama yandaş basının pek umurunda değil.
Kargo bölümünün çatısı çöktü mesela ama bazıları için bunun bir haber değeri yok.
Çünkü haber yapsalar, o havaalanı oraya yapılmasın diye çırpınanlar haklı çıkacak, değil mi?
Yandaş basın, Bakanları Ankara’dan İstanbul’a taşıyan uçağın nereye indiğini bile görmezden geldi.
Yeni yaptıkları o anlı şanlı havaalanı varken neden kapattıkları o eski havaalanına indiklerini hiç sorgulamadı.
Ne oldu?
Dünya birincisi yeni aprondan ayrılan yolcu uçakları havalanamayıp pistte mahsur kaldılar.
Terminalden pistteki uçaklara 9 saat ulaşılamadı.
Yeni terminalde 24 saat tıkılı kalanlar oldu.
Çatı çöktü çatı, nasıl mühendislik becerisi ise bu kargo bölümünün çatısı çöktü.
Binlerce insan uçacak uçamıyor, geri dönecek dönemiyor çünkü yollar kapalı.
Peki metro yok mu? Yok…
Dünyanın en büyük en gösterişli havaalanı mı değil mi bilemem ama İstanbul Havaalanı dünyada metro ile ulaşımı olmayan tek havaalanı…
Şimdi yeni bir şöhretle daha anılacak ki “Otel isteriz” diye eylem yapan yabancı turistlere, protestoculara müdahale için havalimanına çevik kuvvet yığmakla da bize özgü yeni bir rekora imza attık.
Olabilir, bir havaalanında yoğun kar yağışı sebebiyle uçuşlar ertelenebilir bu ilk ve tek değil…
Ama uçuşları iptal edilen binlerce yerli ve yabancı insana, ulaşım ve barınma imkanı verememekle bir rekor daha kırdık.
Yolu kapanan, metrosu olmayan. Mağdur insanlara bir hizmet sunamayan ama ne hikmetse dünyanın kıskandığı, hele Almanya’nın kahrolduğu havaalanında durum bu.
Oysa bir inat uğruna kapattıkları Atatürk Havalimanı'nda, metro, otopark, altyapı, elektrik, havalandırma, tuvalet, tesisat, kanalizasyon sistemi, enerji, jeneratör, ısıtma, soğutma, internet ve çevresinde otel var. Hala duruyor.
Ama onun adı Atatürk, olmaz, yenisi yapılmalı ve ismi değiştirilmeli…
İşte bu kapanan havaalanı yolu var ya, belediyenin değil bizzat bakanlıkların sorumluluğunda…
Açık tutamadılar da kalkmışlar İBB kaldırımlara tuz döktü mü dökmedi mi, İmamoğlu balık yedi mi yemedi mi üzerinden siyaset yapıyorlar.
Medyası siyasetçisiyle iktidar sokağa inmiş, halkın yanında. Şehrin nasıl kara teslim olduğunu, belediyenin niye çöktüğünü, yağış beklendiği halde İBB’nin neden tedbirsiz ve hazırlıksız yakalandığını sorguluyorlar da asıl yolların kapandığını gündemden kaçırıyorlar.
BARIŞ SOYDAN; BİZ YAPARIZ ONLAR KONUŞUR
Bu havaalanı hakkında küçük bir hatırlatma olması babından paylaşıyorum;
“Ekonomi nasıl battı diye soranlara üçüncü havalimanını gösterebiliriz
Halk arasındaki adıyla Üçüncü Havalimanı, resmi adıyla İstanbul Havalimanı ilk ciddi karda iptal oldu.
“Biz yaparız, onlar konuşur” Cumhurbaşkanı Erdoğan, İstanbul Havalimanı ve diğer “mega projelere” yönelik eleştirilere böyle cevap veriyor. Sizi bilmem ama ben üzerime alınmıyorum. Devletin parasının, milletin vergilerinin iddialı projelere harcanmasına karşı değilim. Dünya Bankası’nın verileriyle Türkiye’de 10 milyon mutlak yoksul, yeterli beslenemeyen milyonlarca çocuk varken “Büyümeyelim” demek, fildişi kuleden ahkam kesmek olurdu.
Benim ve başkalarının karşı çıktığı, devletin parasının iddialı projelere harcanması değil, betona gömülmesiydi.
İstanbul Havalimanı resmi açıklamaya göre 10.2 milyar dolara mal oldu. Resmi rakamın yanıltıcı olduğunu, gerçek maliyetin bunun en az iki katı olduğunu önceki projelerden biliyoruz. Haydi 20 milyar dolar diyelim. Bu, en ileri teknolojiyle kurulabilecek bir çip fabrikasının maliyeti.
Çip krizinin farkındasınızdır, son olarak Renault Bursa’daki fabrikasını çip yetersizliği (ve elektrik kısıntısı) nedeniyle kapattı. Dünyada çok fazla çip fabrikası yok. Liderlik Tayvan ve Güney Kore’de. Çin onlara yetişmeye çalışıyor, bu uğurda milyarlarca dolar harcadı. Son olarak Intel, Amerika’nın Ohio eyaletine dünyanın en büyük çip fabrikasını kuracağını açıkladı. Yatırım maliyeti 20 milyar dolar. Evet çok büyük para. Ama Üçüncü Havalimanı’ndan daha çok değil.
Intel CEO’su Patrick Gelsinger’ın yatırımı açıkladığı basın toplantısına ABD Başkanı Joe Biden da katıldı. Amerikan devleti çip yatırımını desteklemek için “Çip Yasası” adlı bir yasa çıkardı. Bu alandaki yatırımlara 52 milyar dolar ayırdı. Intel de devlet kaynaklarından yararlanacak. Çünkü Amerika bu teknolojide Çin’in arkasında kalmaktan korkuyor. Çip rekabeti hayat memat meselesi.
İktidar yetkilileri, “Ama biz İstanbul Havalimanı’nı devletin cebinden bir kuruş çıkmadan, yap işlet devret yöntemiyle yaptık” diyecektir. Yapmayın Allah aşkına!
Müteahhitler havalimanını kendi parasıyla yapmadı ki, bankalardan Hazine garantili krediler aldılar. Bahadır Özgür’ün daha önce Gazeteduvar’da aktardığı bilgilere göre 3.4 milyar Euro’su Ziraat, Halkbank ve Vakıfbank’tan, 500 milyon Euro’su Denizbank’tan, 300’er milyon Euro’su da Garanti ve Finansbank’tan olmak üzere toplam 4.5 milyar Euro kredi verildi. Bu kredi, 16 yıl vadeli, dört yılı ana para ödemesizdi.
Ama bu para da yetmedi, İstanbul Havalimanı’nın müteahhidi beş şirket, yine Hazine garantili 1.4 milyar Euro daha kredi çekti.
Bu para ödenecek mi sizce? İstanbul Havalimanı kâr edip para kazanırsa tabii. Seyfettin Gürsel ve Tuba Toru-Delibaşı’nın daha önce yaptığı bir araştırmaya göre iki ihtimal var. İlk ihtimale göre havalimanı 2030’dan sonra kâr etmeye başlayacak, 2043 sonunda birikimli zararını kapatıp kâra geçecek. Bir başka ihtimale göre ise birikimli zarar bu yıla kadar dahi kapanmayacak.
O zaman soru: Devlet bu kadar büyük paraya kıyacaktıysa neden çip ya da başka bir teknolojiye değil de havalimanına harcadı?
Betonun ekonomiye pek bir faydasının olmadığını, verimlilik ya da teknoloji artışı getirmediğini biliyoruz. Oysa yüksek teknoloji yatırımları “taşma” etkisiyle ekonomide teknoloji gelişimini tetikliyor, verimliliği artırıyor. Batsalar bile.
Ama heyhat çipte veya diğer yüksek teknolojilerde betonun rantı yok ki! Çip fabrikasının çay ocağını mı işletecekler, çevresine üç-dört tane site mi dikecekler, nereden para kazanacaklar? Asıl mesele işte bu.
AKP iktidara geldiğinde Türkiye’nin 125 milyar dolar dış borcu vardı. Bugün 435 milyar dolar. 20 yılda Türkiye’ye 300 milyar dolar girdi. Bu para nereye gitti?
Bugün artık bu sorunun yanıtı biliyoruz: Betona gömüldü. Üçüncü Havalimanı bu projelerin en büyüğüydü. Kütahya’da 1 milyon 317 bin 733 yolcu garantisi verilen, 2021’de sadece 22 bin 936 kişinin kullandığı Zafer Havalimanı da aynı kafanın ürünüydü, garanti edilenin yarı sayısında aracın geçtiği Osmangazi Köprüsü de.
Bu projeler binlerce, on binlerce kişiyi zengin etti. Çip fabrikası kurulsa üç-beş kişiden başkasını zengin edemezdi.”