Yeni bir gezegen keşfine çıkmak gibiydi seninle tanışmak. Yeni toprakları keşfetmek, yaşam belirtisi aramak ve yeni bir yere gitmenin heyecanıyla doluydu. Her şey normal seyrinde ilerliyordu. Farklı bir gezegene yani senin kalbine ilk adım atışım, ilk tanışmamız, ilk adımlarımız… İçimde yeni oyuncak almış çocuğun heyecanı vardı. Yüzümde güller açıyor, kalbim yerinden çıkacak gibi oluyordu.
Zorluklarını ilk gördüğümde çok önemsemedim, dağların yürüyerek aşılamayacak kadar dik ve engebeliydi. Benim o dağları aşacak ne aletlerim vardı, ne de ayaklarım vardı bir ömür boyu yürüse de o dağları aşabilecek. Her insanın kendine paralel ve dik dağları yok mudur? Olur, öyle dedim ve seni keşfetmeye devam ettim bütün mutluluğum ve bütün merakımla…
Karşıma okyanusların çıktı. Uçsuz bucaksız, berrak ve saf. O an gözlerinin renginin nereden geldiğini anladım. Senin gezegeninde her şey bu kadar kusursuz muydu yoksa ben mi öyle bakıyordum etrafa? Okyanusa girmek istediğimde sularının asitli ve çok soğuk olduğunun farkına vardım. O soğukluğa karşı ne yüzme kıyafetlerim yeterince dayanıklıydı ne de ne de o soğukluğa karşı koyacak vücut direncim vardı. Olsun, dedim. Her güzelliğin bir kusuru vardır dedim, gördüklerimi, hissettiklerimi, bana göre doğru olmayanları, halının altına süpürdüm çünkü içimde yeni bir gezegen tanımanın eşsiz mutluluğu ve isteği vardı.
Uyuya kalmıştım, gözümü açtığımda hâlâ karanlıktı. Dışarıya çıkıp, baktığımda güneşin henüz doğmadığını gördüm. Sonra bana söylediğinde anladım güneşi bir daha bir yıl sonra göreceğimi. İlk adım attığımdaki mutluluk yerini telaş ve hayal kırıklığına bıraktı. Sen değiştin. Daha sinirli, daha soğuk bir havaya büründün. Gerçeği anlamaya başlamıştım. İnsan inandığı şeylerin yanlış çıkması sonrası büyük hayal kırıklığı yaşıyordu. Bir de o inandığı şeylere gönül vermişse o zaman dibe vurması kaçınılmazdı.
Güneşin olmadığı seni sevmeye devam ettim, ilk hayranlığım olmasa da, saygım sonsuzdu. Sadece bekledim belki sende topraklarında yabancı birini kabul edersin ve beni buralı yaparsın diye. Beklememin bir süresi yoktu, günler artık birbirinin aynısı olmaya başladı. Karanlık, soğuk ve kimsesiz…
Güneş gittikten sonra gördüm ki senin okyanusların mavi değildi, hayallerin ise siyah, dağların aşılamayacak kadar yüksekti. Yaşam koşulları elverişsiz, sevgi ise imkânsızdı. Ah yine ben, yine ben imkânsızı sevdim. Karanlıklarında kaybolurken bir ışık, yolu gösterecek ve içimi ısıtacak bir güneş olmadın. Sen sadece sen oldun ben ise kaybeden, yanılan…