Yıllardır git gel yapıyorum bu güzergâhta. Saçlarımı bu sürücü koltuğunda beyazlattım. Bu koltuğun üzerinde yıllar önceki uzun dalgalı saçlarım ve şimdiki kısa, sert ve beyaz saçlarım birlikte yer alıyordur. Üstünde olmasa bile koltuğun arasına mutlaka girmiştir. Kısacası bu koltuk benim için bir zaman makinesi, fakat tek sorunu sürekli ileriye doğru gidip beni yaşlandırması. Bu koltuk üzerinde ne maceralar yaşadım, çok güzel anılarım oldu. Bir o kadar da zor zamanlar yaşadım. Sinirli, kusurlu müşteriler, bitmek bilmeyen, sonu bucağı görünmeyen güzergâh ve her şeyden önemlisi bu uğurda harcanan yıllar. Her şey üç kuruş para kazanmak için.
Mesleğimin gerçek adını söylemeyi unuttum. Halk arasında birden fazla ismimiz var ama bizim için en geçerli olanı ve çoğunluğun anlayacağı şekilde söylemek gerekirse ben uzay dolmuşçusuyum. Yıllardır uzaya birilerini götürüp getiriyorum. Onların canı bana emanet oluyor aracıma bindikleri anda. Hatta o kadar ki bazen sıcacık bir aile oluyoruz yolcularımla. Dediğim gibi bazen de hiç çekilmez oluyorlar. O uzun ve karanlık güzergâh öyle yolcularla bitmek bilmiyor, bir işkence haline dönüşüyordu. İşte o sıralarda kendini sorgulamaya başlıyorsun. Ne işim var burada diyorsun, kaç para kazanacağım bu işten diyorsun. Ne dersen de nasıl sorgularsan sorgula eve dönene kadar o koltukta oturmaya mecbur kalıyorum. Eve gelip biraz dinlendikten sonra da çalışmak istiyorum. Ne garip değil mi? İnsan çalışırken bir an önce oradan ayrılmak istiyor, fakat evde biraz oturunca ya da herhangi bir yerde işten uzak olunca da çalışmak istiyor. Sanki alışılmış çaresizlik hastalığına bulanmışız ama haberimiz yok gibi. Ben bu duyguları defalarca ve yıllarca yaşadım. İşin kötü tarafı ben bırakıyorum deyince de işi bırakamamak. İşte beni en çok üzen ve yaralayan da o oluyordu. Bir şekilde oraya gitmeye yolcuları uzayın ıssız, karanlık güzergâhında gidecekleri yere bırakmaya mecburdum.
Her şey bittikten sonra o Dünya’ya dönüş keyfini bir daha hayatımın hiçbir noktasında yaşayamayacağımı düşünüyorum. Önce çok uzaklarda bir ışık gibi görünüyor, birkaç hafta sonra hafiften görünüşü ortaya çıkıyor ve yaklaştıkça masmavi, parlak bir gezegen seni bekliyor. Oraya evim diyoruz. Her nereye gidersek buraya dönmeye mecburuz diye düşünüyorum. Dolmuşu atmosferden içeriye sokuyorum, alevler içerisinde son derece dikkatlice. Benim için belirlenen alana park ediyorum aracı. Uzaydan geri getirdiğim yolcular iniyor öncelikle. Sonrasında ben bütün kontrolleri yapıp aracın güvenliğini sağladıktan sonra iniyorum. Her ayağımı yere bastığımda mutluluk duyuyorum. Üzerimdeki isteksizlik ve yorgunluk bir anda gidiyordu.
Ancak artık bu işi bırakma vaktim gelmişti. Bağlı olduğum yere durumu bildirdim ve emeklilik için başvurumu gerçekleştirdim. Sonuç hemen benim lehime oldu. Şirket yılların çalışanı olarak onlardan bir isteğim olup olmadığını sordu. Onlardan son bir kez yıllarımı harcadığım araçla bir tur atmak istediğimi söyledim. Çok uzağa gitmeyeceğimi, Dünya etrafında döneceğimi de sözlerime ekledim. O an o istek gelmişti aklıma çünkü daha önce hiç tek başıma kullanmamıştım bu uzay dolmuşunu hak ettiğimi düşündüm. Şirket bu isteğimi onayladı. Son kez ve tek başıma çıktım yukarıya. Ne kadar keyifliymiş ne kadar güzelmiş. Artık geri dönüp vedalaşma vakti geldi. Her şeyi bir kenara bırakıp biriktirdiğim anıları bol bol hatırlama zamanı geldi.