Sevgili okurlar,

Duygularımızı frenlediğimiz, bu “asrın depremi” karşısında olup bitenlere kafa yormak bile, bizleri yıktı, bitirdi, bıktırdı..

“Gözlerim seni arayor nerdesin” diyen sesleri, duymamak olur mu?

Saatlerce enkaz başında, yıkılan tüm umutları beklemek, oradan gelebilecek bir hayat belirtisi karşısında, sevinç çığlıkları atmamak ne mümkün?

Biz, “bu yıkılmışlıkları”, Sakarya’da Kocaeli’nde, Gölcük’te, Yalova’da, Düzce’de yaşamadık mı?

Daha sonra, bu acılar ülkemizin diğer yörelerinde tekrarlanmadı mı?

“Bu yürek yaralarını daha sarmadan, yeni yürek yaraları ile yıkılmak, enkaz altında kalmak, hayallerinin, geleceğinin tüm umutlarının sıfırlanması, süpürülmesi”, ne demek, bilir misiniz?

Elimi tut baba, bırakma beni?

Yasımı tut anne, unutma beni?

DEVLET Mİ, SİYASET Mİ ANKAZ ALTINDA KALDI?

“Tüm birlikteliklerimiz, tüm yaşanmışlıklarımız, resim çektirmelerimiz, birlikte sofra başında buluşmalarımız, koşturmalarımız, halaydaki coşkularımız, düğün öncesi kına yakışlarımız..”, ah be kardeşim, o günleri unutmak olur mu?

Bir gece yarısı, gök düştü, yer yarıldı, yıkıldık!

Enkaz altında kaldık, bulun, çıkarın bizi?

Hatay sokaklarında, Kahramanmaraş caddelerinde, Adana yollarında, Malatya’da, Osmaniye’de, Gaziantep Kilis’te ararız sizi?

Bu büyük depremin üzerinden saatler, günler geçti, hala umutlar kaybedilmedi!!

Devlet mi, ankaz altında kaldı?

Millet mi, enkaz altında?

Siyaset mi?

Öyle ya, kader miydi bu?

DEVLET NEDİR, KİMDİR?

Devlet dedeğin,” toprak bütünlüğüne bağlı olarak, siyasal örgütlü bir ulusun, ya da uluslar topluluğunun oluşturduğu tüzel varlık” olarak tanımlanır..

Demek ki devleti, “o ulusun bireyleri” oluşturuyor..

O ulusun fertleri, “bu devlet denilen şemsiyenin altında, ırk, renk, mezhep farklılığı içinde tasada ve kıvançta buluşup, geleceğe birlikte yürüyen ve kendi geleceğini” belirleyenlerdir..

Bu birlikteliğin elbette, bu bir araya gelişin sorumlulukları, yükümlülüklerini bir kenara atamayız!

Daha fazla detaya girmeden, “bu devleti yönetmeye talip olan siyasal örgütler, demokrasilerde seçim yolu ile işbaşına” gelirler..

Seçimler biter, işbaşına gelenler, “halkı, eşit, adil, hak, hukuk temelinde, her alanda yürütmek için ant içer, işe” koyulur!

TÜRK MİLLETİ?

Bu seçimlerde, iktidar şansı bulamayanlar, “anamuhalefet partileri” olarak, denetim görevi yaparlar..

Osmanlı imparatorluğunun yıkılışı ve verilen “İstiklal Mücadelesi” sonrası, Türk halkı, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının inisiyatifinde, ”Türkiye Cumhuriyeti” devletini kurdular.

Böylece Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin temelleri, “23 Nisan 1920 ve nihayet Cumhuriyet rejim şekli de 29 Ekim 1923 Yılında” ilan edildi...

Ve Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk, bu heyecanlı günlerde Türk halkına seslenirken, “Türk Milleti, az zamanda büyük işler başardık” diyerek, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, milletler sahnesinde yerini aldığını, cümle aleme duyurdu..

DEVLET VE MİLLET TANIMLARI?

Kısaca, “Devlet ile Millet” arasındaki bağı, anlatmaya çalışıyorum?

Devlet nedir?

Millet kimdir?

Bugünlerde, maalesef vatandaşlarımızın bir kesimi, “devleti yönetmekle görevli olan ve bu yetkiyi seçimle verdiklerimizi, devletin yerine koyarak” tanımlamaya başladılar?

Ne büyük yanlış?

Ne büyük gaflet?

Bu külliyen yanlış bir anlayıştır!

Bu duruşun, gerçekle bir alakası yoktur!

Devlet kalıcıdır, Millet gerçektir, ama siyasi partiler gelip geçicidir..

Cumhuriyet rejiminin, 100.Yılını idrak ettiğimiz bu günlerde, siyasal ölçekte, Türkiye Parlamenter rejimden, “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne” evrilmiştir..

Böyle olsa bile, “devlet demek, bir siyasal küme, grup “ hiç değildir..

SEÇİMLE İŞBAŞINA GETİRDİKLERİMİZ?

Seçimle işbaşına getirdiklerimiz, devleti, kurumları ile yönetmek, bu aziz millete hizmet etmekle görevlidirler..

Yetkileri, hukuk ve demokratik kurallar çerçevesinde, belirlenmiştir..

Kısaca, ”devlet, milletin tüm birimlerini şemsiyesi altında” toplar..

Siyasi partiler ise, “bu fikir etrafında, ülkeyi yönetmeye talip olanları” içerir..

Bugünlerde, “Siz kimsiniz” söylemleri ile bu millete, “bu milletin seçip muhalefet görevi verdiklerine parmak sallayanlar” bilmelidirler ki, “ sizler devletin ta kendisi” değilsiniz!

Sizler, bu millete görevli kılınan, devletin imkan ve kabiliyetlerini emanet ettiğimiz, sorumlulukları olan seçilmiş ve atanmışlarsınız!

Kim olduğunuzu, öğrendiniz mi?

DEVLET NEYE YETİŞEMEDİ Kİ?

Öte yandan, devleti yönetmekle görevli, bir koalisyon parti genel başkanının ise, “devlet neye yetişmedi ki” çıkışı ise, bir başka acı gerçeği ifade etmektedir?

İşte, “bu büyük asrın depremi” ile ilgili olarak, bu aziz millet, “siyasi iktidarın neye yetiştiğini, nelere yetişemediğini, bu süreçte daha enine boyuna düşünerek, istişare ederek” ortaya koyacaktır..

Bundan kaçış olamaz?

Herkes üstlendiği görevin hesabını, kitabını açık ve net vermelidir!

İHMALİ KADER’E YÜKLEMEK?

Bu demokrasinin de gereğidir!

“Bu büyük yıkım ile ilgili ihmaller, geç kalmışlıklar, beceriksizler, adalet terazisinde” tartılacaktır..

Bu sadece bugünün değil, yılların ihmalidir de?

Tarihi süreç içinden süzülerek, bugünlere geldiğimizde, “almadığımız derslerin faturası, acı” olmuştur!..

Bu faturayı da kimse çıkıp,” Kader’e, Allah bilir’e “ yükleyemez?

Herkes, “sorumluluğunun hesabını, vicdani ve ahlaki olarak ta, bu adalet, bu hak, hukuk temelinde” vermelidir..

Bunda mecburiyet değil, zaruriyet vardır!

Bu durum, “demokratik rejimlerin de” gereğidir!

Temennimiz,”böyle büyük yıkımların” yaşanmamasıdır!

Bu bağlamda, “enkazın altında neyin, kimin kaldığı konusundaki cevabı”, sizlere bırakıyorum!

Yusuf Cinal yazıyor, 18 Şubat 2023