Hayat sanki bir okula benziyor. Herkesin sınıfı farklı. Doğal olarak gördüğü dersler, öğretmenleri hatta sınıfların bulunduğu katlar bile farklı. Bizim bulunduğumuz sınıf sıradan insanların olduğu bir yer. Tıpkı diğer sınıftaki insanları gibi. Onlardan tek farkımız. Bizim dersimiz sürekli devam ediyor. Öğretmen dediğimiz birisi sürekli bize bir şeyler anlatıyor. Anlattıkça anlatıyor, durmuyor anlatıyor. Bu sınıfta ders arası, mola, teneffüs gibi kelimeler kullanılmıyor. Anlamını dâhi bilmiyoruz. Biz sürekli ders alıyoruz. Her şeyden, her konudan, her tecrübeden ders alıyoruz. Ders ala ala derslerden ne öğrendiğimizi anlayamıyor ve uygulayamıyoruz. Sürekli bir ders alma halinde dönüp duruyoruz.

   Bu da yetmezmiş gibi sınıfta yoğun ders almaktan fenalaşanlar, kendini kötü hissedenler, uykusuz kalanlar oluyor. Onlara da önce bir yanına gidip destek oluyoruz. ‘’Geçmiş olsun.’’ diyoruz ve ders almaya devam ediyoruz. Aslında geçmiyor. Biz ne kadar geçmiş olsun desek de onun için geçmiyor. Onun acısını, yaşadıklarını veya hastalığını hissedemiyoruz, bilemiyoruz. Biz kendimizi avutmak için böyle söylüyoruz. Acının geçtiği nerede görülmüş duyulmuş? Acının hafifi ağırı da olmaz acı acıdır. Hele ki bu sınıf içerisinde her acı çok kıymetlidir. Öyle geçmiş olsun diyerek de geçmiyor, geçmeyecek.

   Bu sınıfta dersler durmuyor dedik ve o kadar başkalarının yaptığı şeylerle mutlu olmaya alıştık ki. Geçenlerde yan sınıfımızdakilerden bir tanesi dersi erken bitirdi ve teneffüse çıktı. Koşarak, bağıra çağıra… Onların mutluluğuyla biz mutlu olduk. En azından kendimizi öyle avuttuk. Çünkü biz de dışarı çıkmak istiyorduk, özgürce koşmak, bağırmak, oyunlar oynamak istiyorduk. Öğretmenimiz izin vermiyordu. Onların başarısız olacaklarını, derslerden kaçtıklarını, yeterli bilgiye sahip olmadıklarını söyledi bize. Biz aslında onları hiç görmemiş, görememiştik. Uzaktan seslerini duyuyorduk. Sesleri bile bize göre daha canlı geliyordu ama öğretmenimize göre biz onlardan daha iyi ve şanslıydık çünkü biz sürekli ders almaya devam ediyorduk. Diğer sınıfların ders aralarında dışarı çıkıp eğlenmesinden bile ders alıyorduk, fakat sınıfın içerisinde ise, onların bizi kıskandığını düşünüyorduk ya da düşünmemeye alıştırılıyorduk. Çünkü biz sürekli ders alıyorduk onlar ders almıyordu. Bize sürekli ders alanların ileride onlardan daha iyi olacağı öğretiliyordu. Bunun gerçek olup olmadığını bilmiyorduk. Sadece öğretilene inanıyor ve hiçbir şey için tedbir almıyorduk. Başımıza bir şey gelecekse de bunun tamamıyla bir sebebi olduğuna ve bu sebebin ya yaptığımız bir şey ya da söylediğimiz şeyler yüzünden olduğuna inanıyorduk. Diğer sınıfların başına bir şey gelmiyor muydu? Onların başlarına da bir şeyler geliyor ise onlar neler yapıyordu? Durmadan ders almaya devam mı ediyorlardı yoksa başlarına gelen şeyin nedenini öğrenip tedbir mi alıyorlardı? Bunu hiçbir zaman bilemeyeceğiz. Daha doğrusu bilmek istemeyeceğiz. Sınıfımızdan çıkmadığımız ve ders almaya ara vermediğimiz sürece onlarla iletişime geçemeyeceğiz ve olduğumuz yerde sayacağız. Biz ders alacağız, onlar da yaşamaya devam edecekler. Sadece tek bildiğimiz bizim sınıfın bu okulun en iyi ve en çalışkan sınıfı olması. Bunun da ne kadar doğru olduğunu bilemiyoruz ve araştırma da yapamıyoruz. Söylenilenlere inanıyor ve ne olursa olsun durmadan ders almaya devam ediyorduk. Aldığımız dersleri hiçbir zaman uygulayamamak üzere…