Atatürk, “Ulusa dinini, imanını, tüm insani gereksinmelerini vermek için bir yer vardır ki ona okul derler” şiarıyla harekete geçip, din eğitimini din simsarlarının elinden aldı. Tekke, zaviye, tarikat, cemaat tipi kurumları da kapatarak Diyaneti ve camileri öne çıkardı.
Bugün, Cumhuriyetimizin 100. Yılında tarikat ve cemaatler altın çağlarını yaşıyorlar malumunuz. Hem de Anayasa ve yasalar görmezden gelinerek…
Ve bugün, din eğitimi yine tarikat ve cemaatlere teslim…
Atatürk, “Cumhuriyet’in özverili öğretmen ve eğitmenleri, sizler yetiştireceksiniz; yeni nesil, sizin eseriniz olacaktır. Hiçbir zaman hatırlarınızdan çıkmasın ki, Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister” demiş, yeni nesli öğretmenlere emanet etmişti.
100 yıl sonra, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Diyanet İşleri Başkanlığının Diyanet Akademisi mezuniyet töreninde; “Ben karşımdaki hocalarımdan bunu bekliyorum. İnşallah erkeğiyle kızıyla yeni nesli, bu şekilde siz yetiştireceksiniz” dedi.
Erdoğan, 100 yıl geriye giderek, Atatürk’ün öğretmenlere emanet ettiği yeni nesli, tekrar imamlara emanet etti.
Takip edenler bilir, İmam hatip furyası başladığında ‘din eğitimini İmam hatip ortaokul ve liselerine hapsetmeyin, çağdaş bir din eğitimi müfredatı ile din eğitimini bütün okullara yayın’ demiştim.
İktidar aksini tercih etti.
Üstelik yeni bina ve okullar yapmak yerine, ülkenin en yetkin, başarılı okullarını İmam Hatiplere çevirerek…
Çok geçmeden bu anlayışın sonuçlarını aldık. PISA) 2015’te yapılan ortak sınav sonuçlarına göre, 72 ülke arasında sondan ikinci sıraya yerleşme başarısını(!) gösterdik.
Fen bilgilerinde, matematikte, okuma-yazmada, Singapur ilk 100 öğrenci arasına 5 öğrenci sokarken, biz ancak 100 bin öğrenci arasında yer bulabildik.
Dünya Ekonomik Forumu Eğitim düzeyi sıralamasında, 134 ülke arasında 109. Sıradayız.
Şimdi bu başarımızı daha da arttırmak için, okullarımızı, öğrencilerimizi tarikat cemaat zır cahil atmosferine teslim etmeyi uygun gördüler.
Peki, üniversitelerimiz ne durumda?
Üniversiteler, bir ülkenin kuruluşunda ve yükselişinde her şeyden önemlidir.
Mesela, İkinci Dünya Savaşı olmuş, Almanya yerle bir. Taş taş üstünde kalmamış.
Amerikalı general Alman generale derki, “Artık siz bir daha sırtınızı doğrultamazsınız.”
Alman generalin cevabı şu olur: “Taş taş üstünde kalmadı, doğru, ama üniversitelerimiz ayakta.”
İşte, üniversite budur.
Atatürk, 23 Haziran 1923’te öğretim üyelerine gönderdiği mesajda: “Bilimin millî istiklâl ile eş olduğu cihetle işgal buyurmakta olduğunuz öğretim kürsülerinde memleketin, siz bilim adamları dahi hiç şüphesiz aynı savaşın kahramanlarsınız” diyerek bilim insanlarını hem kurtuluşun hem de yükselişin mimarları olarak işaret etmişti.
Atatürk, cumhuriyeti kurduktan sonra kısa vadeli yükseköğrenim planını uygulamak için dünyanın dört bir yanından bilim adamı ve hocalar getirdi. Uzun vadede ise yurtdışına yetenekli öğrenciler gönderdi. “Yurdun içinde ve dışında tahsilde yahut stajda bulunan çocukların yetişip, birbiri ardından işe atılacakları günlerde yaklaşıyor. Bu itibarla adamsızlık yüzünden çektiğimiz sıkıntıların hafiflemeye başlayacağı zamanın uzakta olmadığına inanabiliriz” diyordu.
Bütün bu atılımlar, mevcut iktidarla birlikte sekteye uğradı, uğratıldı.
Önce ‘bağımlı’ rektörlerle üniversitelerin ‘bağımsız’ vasfını yok ettiler.
1980 darbesine kadar rektörler seçimle göreve geliyorlardı.
Darbe ve ardından YÖK’ün kurulmasıyla, rektör atama sezonu açıldı.
1992’de yine secim dönemine geçildi ancak Cumhurbaşkanının en çok oyu alan 3 adaydan birini tercih etmesi şeklinde uygulanıyordu.
Yüzde 99 en çok oy alan görevlendiriliyordu.
2016'da seçimler kaldırıldı. Cumhurbaşkanına doğrudan rektör atama yetkisi verildi.
Cumhurbaşkanının da hangi özelliklere göre rektör belirlediği malumunuz.
En köklü üniversitelerimiz, Menzil Cemaati, Diyanet ve AKP kadrolarına emanet edildi.
Aralarında fesli Kadir’e rahmet okuyanlar, Menzil tarikatı şeyhine “Rahmetli Seyda Hazretlerine” diyerek taziye mesajı yayınlayanlar var.
Ve artık üniversitelerim ağırlıklı olarak ilahiyat kökenli, AKP ile bağlantılı rektörler tarafından yönetiliyor.
Peki, sonuç?
Geçen hafta içinde dünyanın en iyi üniversiteleri sıralaması açıklandı.
İlk yüz üniversite içinde ABD’nin 36, Birleşik Krallık’ın 11, Almanya’nın 8, Çin’in 7, Avustralya’nın ve Hollanda’nın 6, Hong Kong’un 5, Fransa’nın 4, Kanada, Güney Kore ve İsviçre’nin 3’er, Japonya, Singapur ve İsveç’in ikişer, Belçika ve Rusya’nın birer üniversitesi var.
Biz, sıralamaya ancak 350. üniversiteden sonra girebiliyoruz.
Başarı(!) durumumuz bu.
Hayır, bize bu bile yetmez, sıralamada en altlara düşmemiz lazım diyorsanız, üniversitelerimiz için de acilen bir ÇEDES projesi yapıp, değerler eğitimi(!) vermeniz lazım.
Hem de çok acil!!