Hemen her bela ve musibet sonrası onlarca kere yazmak zorunda kaldığım bir cümle var; “Bir ülkenin nasıl/neyle/ne şekilde yönetildiğini anlamak için, insanların nasıl öldüğüne bakmak yeterlidir.”

İşte nasıl yönetildiğimizin ya da yönetilemediğimizin son acı fotoğrafı da yaşadığımız şu korkunç deprem afeti oldu.

Elbette ki depremin saatini gününü bilmek mümkün değil…

Ama bazı hazırlıkları yapmak için saati saatine bilmeniz gerekmiyor.

Depremi engellemek mümkün değilse de hasarı ve acı sonuçlarını en aza indirmek mümkündü. Yapmadılar…

Gördük ki ilgili kurum ve kuruluşların deprem sonrasına dair en küçük bir hazırlıkları yok.

Şu anda Kriz yönetimi yetersizliği ile baş başayız.

Arama kurtarma çalışmaları yetersiz.

Bazı kanallar ‘örtme’ gayesi ile vermese de gerek işini yapan basın kuruluşları ve gerekse sosyal medyadan Maraş, Adıyaman, Hatay, Malatya, İskenderun, Elbistan, depremin merkezlerinden Pazarcık, bölgede yıkıma uğrayan her il ve ilçeden “Burada yeteri kadar ekip ve eleman yok. Yardım alamıyoruz” çığlıkları yükseliyor.

Enkaz altında İlahi tesadüfle bir yaşam alanına sığınan binlerce depremzede isim ve adres belirterek bizi kurtarın çığlıkları atıyor.

Göçük altında kalan yurttaşlarımıza 24 saattir ulaşamıyoruz. Bazı il ve ilçelerde yardımın "Y" si yok.

Niçin? Çünkü kriz yönetiminde çuvalladık.

Neden çuvalladık?

Çok basit. Profesyonel yönetilmiyoruz.

İyi yönetilemediğimi için Depremin ikinci sabahı itibarıyla görevli arama kurtarma personeli sayısı 13 bin 750 idi; yani hayati öneme sahip olan ilk gün, gece ve sonraki yarım gün boyunca, "yıkılan bina başına" düşen personel sayısı 2 buçuk bile değildi…

İhbar edilen binalar da yıkılmışsa bina başına 1 personelin bile düşmesi mümkün değildi…

İkinci gün itibarıyla, bölgede görevli iş makinası sayısı 3 bin 361'di; 629 tanesi; hemen her enkaz için ihtiyaç olan vinçti!

Bu da demek oluyor ki; yıkıldığı ihbar edilen o 11 bin küsur bina hiç yıkılmamış dahi olsa; yıkıldığı resmen tespit edilen 5 bin 775 binanın her birinde bir iş makinasının bile çalışması imkansızdı.

Aralarında Japonya'nın da olduğu 65 ülkeden 3 bine yakın arama-kurtarma personeli Türkiye'ye gelebildi; Adana Havalimanı'ndan enkaz bölgelerine saatlerce sevk edilemedi…

İstanbul'da toplanan yüzlerce uzman gönüllü, afet bölgesine gönderilemedi…

Bizim Sakarya ekibi, yerel basından izlemişsinizdir; “ 7 saattir toplantı merkezindeyiz, bizi organize etmiyorlar, bekliyoruz” diye video paylaştı.

Ankara, İstanbul, İzmir; Türkiye'nin dört bir yanından valilikler, belediyeler, sivil toplum kuruluşları, özel şirketler TIR'lar dolusu yardım malzemesi topladı; birçok TIR yolda kaldı…

Gönüllü doktorlar, hemşireler; götürdükleri ilaçlar yolda kaldı…

Arama-kurtarmacılar uçakla yollandı; kullanacakları teçhizat kara yoluyla… Ekipman olmayınca, kimi yerlerde personelin ulaşmasının da anlamı kalmadı…

Madenciler uzun süre göreve çağrılmadı, neden sonra ve otobüsle yola çıkarıldı; Zonguldak'tan 15 saat yolculuğun üzerine ancak bölgeye ulaşabildiler.

Kahramanmaraş ve Hatay havalimanları hasar nedeniyle uçuşa kapandı…

Fevzipaşa-Narlı, Narlı-Gaziantep, Narlı-Malatya hatları ulaşıma kapandı… Adıyaman-Çelikhan yolu ulaşıma kapandı…

Adıyaman-Çelikhan-Sürgü yolu Balıkburnu köprüsü yıkıldı…

Osmaniye-Gaziantep istikameti trafiğe kapatıldı…

Hatay-Reyhanlı devlet yolu tamamen ulaşıma kapandı…

Hatay Kırıkhan-Topboğaz yolu ulaşıma kapandı…

Adıyaman Gölbaşı-Malatya Sürgü arası ulaşıma kapandı…

Kimi depremden, kimi mevsim koşulları dolayısıyla; bölgeye "akın" mahsur kaldı.

Bakın daha köylerin, kasabaların adını anan yok! Hatay gibi bir büyük şehre ekmek-su ulaştırılamadı.

Şu yoklar listesine bir bakar mısınız?

Karayolu ile ulaşım neredeyse yok.

Hava yolu ulaşımı ancak Şanlıurfa’ya var, kısmen Mersin ama o da kısıtlı ve asıl sorun havaalanından deprem çığlıklarının atıldığı bölgeye ulaşım yok.

İş makinesi yok. Olanlar da yakıtları bittiği an duruyor çünkü akaryakıt yok.

Elektrik yok, jeneratör de yakıtı bitene kadar…

Kendini dışarı atabilenlere ekmek yok, su yok, giysi yok…

Sığınılacak bir alan, bir çadır, bir battaniye ve ısınma neredeyse yok.

Canınızı bir şekilde kurtardınız ama sürekli kullandığınız ilaç yok.

Böbrek yetmezliği ve farklı sebeplerle makineye bağlanmak zorundasınız ama kimi yerde makine, makine olsa elektrik, başınızı sokabileceğiz ve tedavi olabileceğiniz bir sağlık kurumu yok.

Olması gerekenle, olmakta olan karşılaştırıldığında ortaya çıkan fatura, yönetim eksiğini, yönetim yetersizliğini gösterir.

Sözün özü; Ortada bir yönetim yok!

Var mı?

Deprem sonuçlarına ve yaşananlara bakılırsa, kesinlikle yok. Ne gelecek yönetimi, ne önleyici yönetim ve ne de kriz yönetimi planlarının olmadığı ortada.

Demek ki ülkemizin en temel sorunu neymiş?

Yönetim sorunuymuş.