TOPRAKLARIMIZDA gözü olanın, gözü çıksın… Evet ama, bu bir dilektir; tedbirini de almak zorundayız… 8.5 milyon nüfuslu İsrail bunu başarabiliyorsa, Türkiye neden başaramasın?
Biliyorsunuz, Türkiye, parasını ödediği halde F-35 projesinden çıkarılınca, buna misilleme olarak Rusya’dan savunma amaçlı S-400 sistemi satın almıştı.
Ekonomik olarak en sıkışık zamanımızda 2,5 milyar dolar ödedik Rusya’ya. Hani 2019 yılının Nisan ayında aktif hale getirilecekti?
Yok… Getirildi de biz mi bilmiyoruz?
Öteden beri kadim yurdumuzun etrafını -adeta- ateş çemberinin çepeçevre sardığını yazıyoruz, çiziyoruz.
Gerçekten de öyle…
İşte kuzeyimizde, neyi ne zaman yapacağı belli olmayan bir Rusya…
Doğumuzda, asırlar öncesinden Osmanlı’nın her zaman baş belası olmuş bir Pers İmparatorluğu ve onların kalıntısı İran…
Güneyimizde, artık tamamen Emperyalizminin kahpe oyunu ile darmadağın olmuş, teröristlerin yurdu olmuş Irak ve Suriye…
Batı yakamızda, “En iyi Türk, ölü bir Türk’tür” diyen Yunanistan…
Ve Doğu Akdeniz’in zengin petrol yataklarına sulanan birçok dünya ülkesi…
Tam bir ateş çemberi desek, abartmış olmayız…
BU DÜŞMANLARI BİZ İCAT ETMEDİK!
Selçuklu İmparatorluğu’nda da Osmanlı İmparatorluğu’nda da ve onların küllerinden doğan genç Türkiye Cumhuriyeti’nde de aynı kader…
Devamlı Emperyal güçlerin ve haçlı zihniyetinin iştahını kabartmış bu topraklar… 1915 Çanakkale’sinde Yedi Düvele karşı savaşmadık mı?
Türkiye’yi bir cendere altına almak isteyen Sevr Anlaşması’nı unutmayalım!
Tamam… Kurtuluş Savaşı sonrası düşmanları masaya oturmaya mecbur ettiğimiz 16 Temmuz 1924’teki Lozan ve Montrö Boğazlar Antlaşması ile Türk Vatanının geleceğini garanti altına aldık… Lakin, onun güvencesine sığınıp da uyumak, muasır medeniyete, modern savaş tekniklerine ve yüksek teknolojiye kapıları kapatmak bize yakışmaz…
Son 20 yılda çevremizde yaşanan olaylara bakınca, bunlardan ciddi manada dersler çıkarıp, Türkiye Cumhuriyeti’ni geleceğe öyle taşımalıyız.
Sanayide, ilimde, teknolojide, eğitimde ve tabii ki bu toprakların doğası olarak güçlü bir orduda her zaman en iyiler arasında olmamız gerekmektedir.
ŞEHİT HABERLERİNİN SON BULMASI İÇİN
Türk Ulusu olarak, yarınlarımıza daha güvenle bakabilmek adına, şu an bulunduğumuz konumdan çok daha ilerilerde olmaya mecbur değil, mahkumuz!
Kendi uçağını uçuran ve modern teknoloji ile donatan…
Kendi tankını geliştiren ve gerektiğinde en güçlüsünü en etkilisini üreten…
Kendi savaş gemisini ve hatta uçak gemisini inşa eden ve göz bebeğimiz Türk Ordusu’nu dünyanın en güçlü orduları arasında her zaman ilk üçe taşıyabilen bir anlayışla…
Son üç-beş yıl içinde özellikle hava harp sanayiinde yapılanlar ortada…
Demek ki, inanırsan, çabalarsan ve kararlı olursan; başarabiliyorsun…
İşte İHA’lar, SİHA’lar, Kızılelma’lar, Kaan’lar…
Libya’da, Azerbaycan’da savaşın kaderini değiştiren insansız hava araçlarımız elbette ki gurur kaynağımız…
‘DEMİR KUBBE’ TÜRKİYE’YE GEREKLİ!
Son günlerde biliyorsunuz, güney sınırlarımızdan oldukça yoğun şehit haberleri gelmeye başladı… Türkiye, en kısa sürede “Demir Kubbe” olarak nitelendirilen hava savunma sistemlerini devreye sokup, her türlü düşman akınına, kilometrelerce önceden müdahale edecek bir konuma gelmelidir.
Öyle güçlenelim ki, dosta güven; düşmana korku salsın ordumuz…
Yalnızca 780 bin kilometre kareyi değil, Kıbrıs’ta, Doğu Akdeniz’de, güneyimizde, kuzeyimizde, doğumuzda ve batımızda oluşabilecek tehlikeleri daha yurdumuza ulaşmadan bertaraf edebilecek bir sistem…
Son yıllarda yaşadığımız olaylar, NATO’tun, -sözde müttefik- Amerika, İngiltere, Fransa gibi ülkelerin tutumları bunu gösteriyor ki, kendi göbeğimizi kendimiz keseceğiz…
Başka çare yok…
Bunu ne kadar önce başlatırsak, kalkınma, güçlenme ve güven oradan başlar.
Türkiye, havada, karada, denizde her türlü teknoloji ile donatılmış üstün koruma ve savunma sistemlerine sahip olmalıdır…
Bunu başarırsak, bu kadim yurdu da işte o zaman ilelebet daim kılarız…
Kalın sağlıcakla…
ANLAMLI SÖZ
“Biz sizden Kıbrıs’ı alarak kolunuzu kestik. Siz ise donanmamızı yakarak bizim sakalımızı tıraş etiniz. Kesilen kol bir daha yerine gelmez ama tıraş edilen sakal eskisinden daha gür biter…”
Sokullu Mehmet Paşa