Yaptığınız işte başarıya ulaşmanın yolu, direkt olarak finansal hesaplamalar ve satın alan müşteri sayısını arttırmaktan geçmez. Özellikle rekabetin çok olduğu sektörlerde başarıya ulaşmak, fark yaratmak için, rakiplerin düşünmeyi ihmal ettiklerini düşünmemiz gerekir.
Hepimizin bildiği gibi, bir kriz durumunda hemen finansal hesaplamalar yapılır, kemerler sıkılabildiği kadar sıkılır, riskten kurtulabilmek için, daha fazla müşterinin riske girmesi sağlanır. Tüm bunlar yapılırken ayakta kalma uğruna “marka imajı” bir kenara bırakılır. Tek amaç daha fazla satmak ve mümkün olduğunca satın almamak olur. Bizden daha çakal tedarikçilerimiz yoksa tabii.
Yaptığımız her bir satışla günümüzü kurtarırken işletmenin geleceği kimsenin gözünde olmaz. Çok az sayıda yönetici kriz anında, dolaylı etkileri olan darboğazlar üzerine yoğunlaşarak çözüm üretmeye çalışır.
Darboğaz yalnızca üretimi yavaşlatan bir istasyon, bir makine veya yetişmeyen bir malzeme değildir. Darboğaz kimi zaman motivasyonu düşük çalışanlar, kimi zaman negatif alışkanlıklar, kimi zaman müşterinin üstlendiği risk, kimi zaman … şeklinde sosyal ve psikolojik etkenlerle uzar gider.
Özellikle üretim sektörlerinde, belki de makine mühendisleri ile dolu olduğu için, sosyal ve psikolojik etkenler hep en sona itilir. En az maliyet bu etkenleri araştırma ve çözme üzerinedir, en az zaman hep bu gereksiz görülenlere ayrılır. Gerçi az zaman ayrılsa yine bir şey demeyeceğim de, hiç denecek kadar az üzerinde durulur bu etkenlerin. Oysa, her ne kadar makinaların içerisinde çalışılsa da, ürünü hizmete dönüştüren yine insandır. İnsanoğlu da maalesef her an her türlü sosyal ve psikolojik tehdit ile karşı karşıyadır.
Ne iş yaptıklarını hala anlamamış olsanız da endüstri mühendisleri üretim sektörlerinin içine iyiden iyiye yerleştikçe, anlam veremediğiniz şekilde makinalarınız tıkır tıkır çalışmaya, darboğazlarınız birer birer ortadan kalkmaya başlayacak. Endüstri mühendisliğinin viral reklamını da yaptıktan sonra, darboğazlara odaklanan az sayıdaki yöneticilerden birini örnek vermek istiyorum.
2008 yılında Büyük Resesyon içerisinde olan ABD, otomotiv sektöründe de zor zamanlar yaşıyordu. Otomotiv müşterilerinin büyük çoğunluğu kredi çekerek satın aldığından, yıllarca sürecek düzenli gelirleri olup olmayacağı konusunda tereddüt yaşıyorlardı. ABD’de satışlar yüzde 35 azalmıştı. O dönemin Hyundai Motor ABD pazarlama yöneticisi; tüm darboğazlarını incelediklerini ve durumun korkudan kaynaklı bir resesyon olduğunu açıklamıştı. Ardından bu korkuyu bertaraf etmek için “herhangi bir yeni Hyundai al, gelecek yıl gelirini kaybedersen aracı iade et, krediden kurtul” kampanyası düzenledi. Bu kampanya ile satışlarını arttıran Hyundai iki yıl içerisinde yalnızca 350 otomobili geri almak zorunda kaldı.
Başarıya ulaşmak için kendi kuyruğumuzu krizden kurtarmaya çabalarken, çalışanlarımızı, müşterilerimizi ve tedarikçilerimizi de krizden korumaya çabalamalıyız. Kriz durumunda belki de karşılaşacağımız en büyük risk bu konuda verdiğimiz kararlar olacaktır.