Bilerek yada bilmeyerek Türk ailelerinin çoğunun, çocuklarını kendine bağımlı hale getirmek gibi bir takıntısı olduğunun hepimiz farkındayız sanıyorum.
Başka milletlerde çocukları bağımlı hale getirmegibi bir takıntıya rastlanmazken, Türk ailelerinde , kimi zaman aşırıya kaçan koruma, kimi zamansa kendini değerli hissetme istekleri sebebiyle bu takıntıya sık sık rastlanmakta.
Yanımdan ayrılmasın, bensiz mutlu olmasın, benden başkasını sevmesin gibi aşırıya kaçanlardan bahsetmeyeceğim.
Onlar zaten almış başını gitmiş, onlar için artık kelimelerimi harcamama değmez.
Benim bahsedeceklerim hani şu, “bu dünyadan gideceğim ama gitmeden benim aynımdan bir tane bırakmış olayım, benim ak bildiğimi ak, kara bildiğimi kara bilsin, benim çizdiğim o muazzam mükemmel çerçeveye cuk otursun” diyenler.
Ya hu senin yetiştiğin kuşakla, çocuklarının yetiştiği kuşak arasında uçurumlar var buradan bir hesap et.
Senin büyürken sahip olduğun imkanlarla, çocuklarının sahip olduğu imkanlar aynı mı bunu bir düşün.
Senin aldığın eğitimle, çocuklarının aldığı eğitim aynı mı bunu bir değerlendir.
Senin gezip gördüğün yerler, tanıştığın tipler ile çocuklarının gezip gördüğü yerler, tanıştığı tipler aynı mı bir bak.
Nasıl oluyor da, bakış açısı genişlesin, ufku açılsın diye emek verdiğin, en iyi okullara gönderdiğin, masraf ettiğin çocuğunun hayatı senin gibi görmesini bekleyebiliyorsun?
Senin aynın olsun, senin doğrularını doğru, eğrilerini eğri bilsin istiyorsan o zaman senin yetiştiğin gibi yetiştireceksin.
Yok, bütün imkanlarımı seferber edeyim, en iyi okullara hatta ülkelere göndereyim diyeceksen, kendi doğruları olmasına itiraz etmeyeceksin.
Ben ailelerin bu davranışlarının, kendilerine bağımlı, sözünden çıkmayan çocuklara sahip olma isteğinden kaynaklandığını düşünüyorum.
Kuşaklardan bahsederken hep gençlerin, çocukların nasıl olduğundan, nasıl geliştiğinden bahsediyoruz.
1946-1964 ve 1965-1979 yılları arasında doğanların birden bire değişen ortama olan dirençlerinden, uyumsuzluklarından, çocuklarına olan davranışlarından hiç bahsetmiyoruz.
Çalışmak için yaşayan, yaşamak için çalışan bu iki kuşağın büyüttüğü iş ve yaşam dengesi isteyen çocuklar, aldıkları eğitimleri, öğrendiklerini elbette ki sadece iş hayatlarıyla sınırlamıyor.
Gördüğü ve öğrendiği her şeyi hem iş hem de sosyal hayatına yansıtıyor. Hal böyle olunca ana babalar çıldırıyor.
Değişen dünyanın, değişmekte zorlanan kuşakları, değişime her an hazır olan çocuklarınıza set olmayı bırakın.
Bildiğiniz doğrular hala aynı sağlamlıkla doğru olmaya devam etmiyor. Bilmediğiniz, görmezden geldiğiniz çok şey oldu.
Araya sıkışmış psikolojisi bozuk, ne yapacağını şaşıran bir nesil yaratmak istemiyorsanız bırakın, güvenin kendi doğrularına sahip olabilsinler, olabilelim.
İyi yetişmemiz için çok uğraştınız, iyi yetiştik, farklı geliştik ama Allah aşkına bir yerden sonra ellerinizi yakamızdan çekin.