Dünyada yaşayan en güzel canlının çocuklar, canlıların en güzel evresinin de çocukluk olduğunu düşünürüm. Ama biz büyümek için hep bir acele içerisindeyiz. Doğal sürecimizi göz ardı ederek, içerisinde ki evreleri de atlayarak, olgunlaşma ve olgun görünme çabası veririz her nedense... Ki bu güzel bir şey değil, tıpkı dışı kızarmış ama içi pişmemiş çörekler gibi. Olgunlaşmak da bir çöreğin pişirilmesi gibi, ağır ağır ve belli bir süreçte olmalı ki aslına uygun ve lezzetli olsun.

Bu arada sizlerin tercihini bilmiyorum ama,

ben yaş alırken, yaşlanmayı benimseyemeyenlerdenim. Her yaşın güzelliklerini, yaş alma sürecinde yanımda taşıyarak yol almak isterim ve gayretim bu yönde. Bir çocuğun saflığı ve neşesi, bir gencin enerjisi ve hayalleri, bir orta yaşın kendinden emin halleri ile yaşlanmak isterim mesela… Başkaları ne der bilmiyorum, ne düşünürle de artık ilgilenmiyorum ve ben sadece bu gayretten bile fazlasıyla hoşnudum.

Bugün çocuklardan, adı insan olan canlının yaşamının ilk yıllarından söz etmek istiyorum. Her zaman hayranlıkla izlerim ben onları. Her daim bir şeyler öğretirler bana. Onların samimiyetlerine, onların açık sözlülüğüne, onların dürüstlüğüne, onların hesapsız ve kaygısız oluşlarına hayranlık beslerim. Onların dünyaya bakışları, onların her yakınlık gösterenin iyi olduğuna dair inançları, bitmeyen enerjileri, merakları, ebeveynlerine olan koşulsuz sevgi ve güvenleri, hayattan hep güzeli isteyen ve bekleyen, aksini düşünmeyen halleri beni hep cezbetmiştir. Ve iddia ediyorum sanılanın aksine, biz yetişkinlerin çocuklardan öğrenmesi gereken o kadar çok şey var ki…

Bir kere düşünsenize; ne güzel ,çocukların maddi kaygıları yok. Yarınlara dair hayallerinin yerini, gelecek endişesi ve kaygıları almamış henüz. Kaderciler, olayları olduğu gibi kabul ediyorlar. Çok güzel arkadaşlık yapıyorlar. Arkadaşlıkları gerçek ve de çıkarsız. Sevdiklerini, beraber olmaktan keyif aldıklarını alıyorlar dünyalarına, menfaat gözetmeksizin. Onlar tertemiz bakıyorlar hayata, düşündüklerini öylece, hesapsız ulu orta dile getiriyorlar. Öfkelerini hiçbir şey saklamadan, başka bir şeyin ardına sığınmadan kusuyorlar. Çocuklar istedikleri bir şeyi direkt istiyorlar, önünde bir sürü cümle ve düzmece olmaksızın, öylece istiyorlar işte.

Çocukların duası kabul olur derler, evet gerçekten de olur, nedendir biliyor musunuz? Onlar en saf halleriyle ve inanarak, şüphe etmeksizin istiyorlar çünkü. Onlar istemeyi biliyorlar ve onlar Allah’a ve varlığına gerçekten inanıyorlar.

Onları, oyun oynarken izleyin. Birbirleriyle konuşurken gözleyin, hayran olacaksınız hatta özeneceksiniz o masumiyetlerine… Sevmedikleri biriyle yan yana oldukları ya da diyaloğa geçtikleri anları ise asla kaçırmayın derim. Çünkü ‘’neyse o’’ çocuklar. Hiç manevraları, sevmiyorsa öyle seviyor gibi görünme gayretleri yok, dümdüzler işte. Sırf bu hallerinden bile örnek alınacak ne çok şey var. Bir kere onlar gözyaşlarını içe akıtmaz, cesurca ağlarlar. Onlar kahkahasını, neşesini gizlemez. Onlar, hayır demek isterse derler, istemedikleri bir şeyi de yaptıramazsınız çocuklara.

Çocuklarımızı büyütürken, aslında ne çok şey eksiltiyoruz onlardan. Biz yetişkinler, onları öyle çarçabuk büyümeye teşvik ederken, bazı öğütlerle ne kadar yanlış engebeli yollara sokuyoruz fark etmeksizin. Deneyimleriyle şekillenip, acılarıyla pişip, hatalarıyla tecrübe kazanıp doğruyu bulabilecekleri gerçeğini nasılda atlıyoruz. ‘’Ayıp öyle söylenmez’’ dediğimiz basit herhangi uyarıyla bile, ilişkilerini samimiyetsiz gerçek dışı kelimelerle doldurmalarını istiyoruz mesela. ‘’Çok ayıp teyzeler sevilmez mi?’’ derken sevilmeyecek bir teyzeye riya ile yaklaşmayı öğretiyor, bu arada neden sevmiyorsun diye sormuyoruz örneğin. ‘’Küçükler çok konuşmaz’’ derken konuşması gerektiği zamanların önünü kesiyoruz mesela. O hayaller kurarken, gerçekleri yüzüne çarparak, onun yarına dair umutlarını tüketiyoruz farkında olmadan.

Mesela her haliyle kendini güzel bulan bir çocuğa, bunu giymezsen çirkin olursun, saçını toplamazsak kötü görünürsün diyerek, bugünün aynaya baktığında kendine değil görüntüsüne takılan ve bir türlü görüntüsünden hoşnut olmayan yetişkinliğin tohumunu atıyor, iç güzelliği değil de dış güzelliğiyle kabul göreceği inancını yerleştiriyoruz büyük olasılıkla… Biz yetişkinler bu dünyanın en güzel varlıkları üzerinde, bilmeden ne çok yanlış yapıyoruz aslında.

Bu arada utanmayı bilen, utangaç çocuklarımıza örneğin birçoğumuz utanmaması gerektiğini öğütleriz ,oysa imam gazali ‘’çocukların utangaç olması onların iyi ahlak sahibi olmalarını müjdeler’’ dememiş miydi? Bırakın utansınlar, utanmayı bilsinler ve dileyin ki bu güzel ahlak yaşam boyu onlarla olsun.

Çocuklar, onlar masum, inanın onlar her yetişkine örnek olacak vicdanlara sahip, onların öğütlere değil iyi örneklere ihtiyacı var. Onlar bizim bitirilmesi gereken projelerimiz de değil ayrıca. Onların ebeveynlerinden ve onlara eğitmenlik edecek her bir yetişkinden bağımsız, kocaman yürekleri, pırıl pırıl dimağları var. Onların terbiye edilmeye değil terbiyeyi örnek alacakları erişkinlere ihtiyacı var. Onlara vermek için, belki de ömrünüzü harcadığınız maddi zenginlikler den öğrenecekleri, parayla satın alabilecekleri şeyler yada mutluluğun madde ile sağlandığı yanılgısı olacaktır. Bunun yanı sıra onlara ayıracağımız zaman, sevgi, fedakârlık ve sergilediğimiz örnek davranışlardır, onları gelecekte mutlu ,güçlü ve özgür kılacak olan.

Çocuk büyütmek ile eğitmek arasında ki farkı o çocuk insan içine çıktığında anlarsınız demişler ya, lütfen bizde sık sık, birde bu gözle bakalım çocuklarımıza, bu gözle bakalım ki çok geç olmadan ne yaptığımızı ya da yapıyor olduğumuzu fark edelim…

Bir çocuğun istediğini elde etmek için gösterdiği azim ve kararlılıkla, biz yetişkinlerde sahip çıkalım hem çocuklarımıza hem de içimizde ki çocuğa. Bir canlının en kıymetlisidir keza çocuklar ve çocuk kalan yanları, koruyalım her ikisini de…

Çocuklarımıza, içimizde ki çocuğa, çocuk yanlarımıza sahip çıkalım, o zaman nasılda güzel görünecek hatta güzel olacak dünya. Çocuk olsak yeniden. Ah her daim çocuk ve her daim çocuk sevinciyle kalabilsek keşke…. Turgut uyarında dediği gibi… Çocuk olsak yeniden/Bir tek düştüğümüz için acısa içimiz/Ve kalbimiz; çok koştuğumuz için çarpsa sadece…

Bu gün neden çocuklar dedim neden onlara dair yazdım; Çünkü gün onların günü, ulu önderimiz bugünü onlara armağan etti. Bu vesileyle bende, yaşamda çocuğun ve çocukluğun, hem güzelliğinin hem de öneminin altını çizmek istedim.

Tüm dünya çocuklarının ve çocukluğuna sahip çıkan tüm dünya insanlarının günü kutlu olsun…

Dünyayı verelim çocuklara

Hiç değilse bir günlüğüne

Allı pullu bir balon gibi,

Verelim oynasınlar.

Oynasınlar türküler söyleyerek yıldızların arasında
Dünyayı çocuklara verelim,

Kocaman bir elma gibi verelim

Sıcacık bir ekmek somunu gibi

Hiç değilse bir günlüğüne doysunlar.
Dünyayı çocuklara verelim,

Bir günlük de olsa öğrensin dünya arkadaşlığı.
Çocuklar dünyayı alacak elimizden

öÖümsüz ağaçlar dikecekler.

Nazım hikmet