Bakanlık okulların açılacağını ilan etti etmesine ama ben şu saatte (Pazar 9.50) bu yazıya oturmuşken bile açılıp açılmayacağından emin değilim. Türkiye’nin nasıl yönetildiğini bildiğim için kuşkularım var da ondan…
Önceki gün Eğitim-Sen Sakarya Şubesi’nin davetlisiydim. Onlar da aynı kuşkuları paylaşarak ama neticede açılacakmış gibi bir basın açıklaması yaptılar.
Gerçekten dolu dolu bir açıklama, aydınlatıcı, bilgilendirici ve anlayanlar için uyarıcı…
Eğitim Sen, pandemi sürecinin başından itibaren, gerekli önlemlerin alınarak ve sağlıklı bir ortam oluşturarak, eğitimin yüz yüze devam etmesi gerektiğini yani okulların açılması gerektiğini ısrarla vurguluyor.
Doğrudur, öbür yandan da “Gerekli önlemler alınmadı, bu koşullarda okullar açılamaz” diyen de kendileri…
Malumunuz ilk salgın döneminde yüz yüze eğitimin sonlandırılmasını isteyen öğretmenler ve öğretmen sendikalarına yönelik ‘tembellik ettikleri, yatarak para kazanmak istedikleri’ yönünde bir algı oluşturulmuştu.
Oysa Eğitim-Sen ve öğretmenler, kamuoyunda ki yaygın kanaatin aksine, gerekli tedbirlerin alınması, öğrenci ve öğretmen güvenliğinin sağlanması kaydı şartıyla, uzaktan eğitimi değil, bir an önce okulların açılmasını ve yüz yüze eğitime geçilmesini istiyorlar.
Tamam, altı üstü bir maskeyi dağıtamayanlardan çok fazla şeyler istediklerinin farkındayım ama bunu istemek hakları, hakkımız…
Gerisini Eğitim-Sen Sakarya Şube Başkanı Yücel Kaçar’dan dinleyelim:
“Öğretmenler bilirler ki, "akran eğitimi, sosyal etkileşim, fırsat eğitimi vb" akademik alanlar bir tarafa öğrencinin göz bebeğine bakmadan, uzaktan yapılan bilgi aktarımı asla eğitim değildir.
Eğitim olması için; öğrencinin öğrenciyle, öğrencinin öğretmenle, öğrencinin mekanla etkileşimi gerekir. Sadece akademik derslere değil, sportif, sanatsal ve kültürel etkinliklere katılması gerekir.
Mart ayında herkesin hazırlıksız yakalandığı dönemde yapılan uzaktan eğitim, elbette anlaşılır ve gerekli bir durumdu. Ancak aradan 6 ay geçmiş olmasına rağmen hiç bir hazırlık yapılmaması, olması gereken önlemlerin hiçbirinin alınmaması nedeniyle okulların açılamaması ise yönetim zafiyetidir.
"Uzaktan ders" uygulamasının ve "kurs" adı altında yüz yüze eğitim veren özel okullarla kamu okulları arasındaki eşitsizliğin gün geçtikçe yoksulların aleyhine artması bir yana, "uzaktan ders" uygulamaları uzadıkça örgün eğitimden kopmalar çığ gibi büyümektedir.
Uzaktan ders uygulamaları, kız çocuklarının görünmeyen ev emeği sömürüsünü, çocuk işçiliği, ev içi şiddeti, çocuk istismarının ve çocukların okuldan alınmasının artışına yol açmaktadır. Okuldan alınmayanlar ise "mevsimlik çocuk işçi" olarak çalıştırılmaktadır.
Okullar çocuklara sadece bilgi aktarmak için yoktur, aynı zamanda onları emek sömürüsü, istismar ve şiddetten koruma işlevini de görür.”
Yücel Başkanın “Okullar çocuklara sadece bilgi aktarmak için yoktur, aynı zamanda onları emek sömürüsü, istismar ve şiddetten koruma işlevini de görür” cümlesinin altını çiziyor, sonuna kadar katılıyorum.
Maalesef ki bu ülkede pandemiyi, kızlarını okula göndermeme fırsatı olarak görüp sevinçten göbek atanlar da var çünkü…
Peki, okullarımız bu sürece hazır mı yoksa okullar dostlar alışverişte görsün babından mı açılıyor diye sordum.
Yücel Çakar’a göre her şey kağıt üzerinde tamam…
“MEB, yaptığımız tüm uyarılara rağmen yüz yüze eğitim içinde, uzaktan eğitim içinde gerekli hazırlıkları yapmamıştır. MEB’in bugüne kadar öğrenci ve velilerin endişelerini giderecek, güven verici açıklamalar yapmaktan kaçınması, endişe ve kafa karışıklığını daha arttırmıştır.
MEB, okulların salgına karşı her türlü ihtiyacını karşılayarak, okulları her açıdan sağlıklı ve güvenli hale getirecek önlemleri maalesef alamamıştır.
Geçen 4 hafta içinde okullara gidince ne yazık ki yüz yüze eğitime geçmeye olanak sağlayacak önlemlerin alınmadığını gördük.
Okullara ödenek ayrılmadığı için bırakın pandemiye özel önlemler almayı, her yıl sene başında rutin olarak yapılan bazı hazırlıkların dahi yapılamadığına tanık olduk. Sadece, (okul-aile birliğine bağış, kayıt parası, öğretmen/sınıf seçme parası vb.) velilerden para toplayan “merkezi” okullarda kısmen önlemler alınmış durumdadır.
Okullarda dezenfektan, sabun, yüzey temizleyicisi vb. hijyen malzemesi yeterince olmadığı gibi; okullarda yıllardır yeterli kadrolu personel olmaması ve İş-kur ve oku-aile birliği üzerinden kadrosuz, güvencesiz çalıştırılan hizmetliler de henüz işe alınmadığından temizlik yapacak personel sıkıntısı had safhadadır.
İktidar ve MEB, salgın karşısında sürekli hazır olduklarını, gerekli önlemleri aldıklarını iddia ederken, okulların açılmasına sayılı günler kala hangi somut önlemlerin alındığı belli değil. Türkiye’de okulların fiziki donanım ve alt yapısı uzun süredir yetersiz ve okulların önemli bir bölümünde yaşanan temizlik sorunları çözülmedi.
Nüfus yoğunluğu ve okulların büyük olması hastalık riskini arttırmaktadır. Okulların açılmasında 18 milyon öğrencinin yararını, fiziksel ve ruhsal durumunu, eğitim emekçilerinin ve velilerin endişelerini mutlaka göz önünde bulundurmak gerekmektedir.”
Eğitim-Sen’in, salgı koşullarında eğitimin sürdürülebilmesi için önerileri de var.
Bunları da bilahare paylaşalım.