Sevgili okurlar,
İnsan bu ya,”kuş misali”, dağları, nehirleri, ovaları, çayırları, stepleri, bozkır ve çölleri aşıp, adresine varıyor, bir şekilde!
İşte “menzile” varmak bu ya?
“Menzil” dedimse, Adıyaman’daki “Menzil” değil bu?
Bizim yeni yetmelerimiz, nereden bilecekler “menzilin” anlamını?
“Menzile” varmanın, yani,” bir hayatın bittiğini”,  nereden bilecekler?
“Bir kuş misali” dedim ya?
“Sevgili Kazakistan Türkçe Konuşan Gazeteciler Birliği Başkanı Naziya Bissenova’nın davetine kadar”, farklı projeler yapmıştık..
Eşim ile birlikte otomobilimizi gelin gibi süsledik, yol için hazırladık ve bir anda herşey değişti!
“Kazakistan’a gidiyorum” dediğim de, eşim Fatma’m şaşırdı..
“ O da nereden çıktı” dedi?
“Ata yurdu, Tanrı dağı eteklerinde Almatı” diye bir kent var..
Orada, ülkesi için, milleti için yola çıkmış, epey yol almış bir dişi Kurt, (Naziya Bissenova) yolumuzu gözler..
Haber salmış, “tez gelin”diye?
Gitmezsek olmaz!
Daveti geri çevirsek, hiç olmaz!
Bu Kurt ki, Ergenekon’da atalarımıza yol gösteren, özgürlük timsali, esaret kabul etmeyen “Bozkurt”tan farklı değil, yoldaşlık etmezsek olmaz!
Brüksel’den, yüksek telde, kararlı bir ses yükseldi..
Bozkırın yalnızlıklarında, Tanrı dağı eteklerinde yankılandı!..
“Geliyorum gönüldaşım, geliyorum!”
Meşin kırbaç, bir kere şakladı..
Bir yaz günü geçtik, Tuna’dan dolu dizgin..

KARA DUTUM, ÇATAL KARAM?
Brüksel’den, Londra’dan, Paris’ten, Düsseldorf’tan, Viyana’dan, Bakü’den, Bişkek’ten, Semerkant’tan, yola çıktık, birer, birer!
Brüksel’e, baba ocağı topraklarından taşıdığım mısırlar, boy atmış, lahanalar, tütün yaprağı gibi, al beni diyor, fasulyeler çiçeğe kalkmış,  salatalıklar, domatesler salkım saçak, ilk defa ceviz ağacım meyve vermenin sevincini yaşıyor ya, ta Akyazı’dan getirdiğim fındık dalları yıkılıyor, böğürtleri çoktan toplayıp, reçelini bile yaptık, Kara dutum, çatal karam, bizi bu yıl da dutsuz bırakmadı..
Ya, çiçeklerimiz?
Hanımelinin baygın kokusuna karışan, karanfillerin kokusu bırakılır mı?
Brüksel akşamlarında komşum Ömer Kayalı ve muhterem eşleri ile kahve, çay sohbetlerimiz..
Düne, geleceğe dair konuşmalarımız..
Gidiyoruz da, bu güzellikleri kime emanet edeceğiz?
Öyle ya, kime emanet edeceğiz?
Kim, bu güzellikleri yaşatacak, onlara su verecek, vakit ayırıp, onlarla haşır, neşir olacak?..

KIZLARIM, TORUNLARIM?
Bir köşede tere otu, nane, maydanozların boynu bükük kalır mı?
Mart ayından, bu yana emeklerimiz, boşa gider mi?
Bahçemdeki güller, ağaçlar, güzellikler gibi evlatlarımız, ne güne duruyor?
Dalından kara üzüm toplamaya, ne dersiniz?
Dahası, kızlarım, damatlarım, torunlarım var, bunları yaşatacak!
Bilirim, yarınlar bizim!
Olmadı komşularım!
Uzatmayalım, Kazakistan izlenimlerini bu köşeden paylaştım..
İstanbul için, beş arkadaş dönüş yolundayız..
Bir “dişi Kurt” adına, beş değil, 170 gazeteci dost kenetlendik..
“Hem Kazakistan, hem ata toprakları ve hem de Türk dünyası için”, yeni misyonlar, yeni görevler üstlendik..
Dönüş yolunda buruk mu, buruk hallarımız!
Aklımız Alamtı’da, Göktepe’de Sharyan’da, Kolyas gölü sularında, kanyonda kanat çırpan kartallarda, şahinlerde, atmacalarda..
Dişi Kurt, Naziya Bissenova ve dostlarında...
Elmanın atayurdu Almatı’dan, dağıldık birer, birer..
“Türkçe’nin, Türk dünyasının bayraktarları” bunlar..

BİLGE KAAN’DAN ATATÜRK’E?
Siz daha hikayelerini okumadınız mı?
Türk Hava Yolları uçağına kurulduk, şimdi bir başka atayurdu, anavatan topraklarına uçuyoruz..
Ah be İstanbul!
Dünyanın cennet şehri!
Fatih’in İstanbul’u feth ettiği günler aklımda..
Ya, o büyük eşsiz asker, komutan, önder, lider Mustafa Kemal Atatürk!
Lozan’ın yıldönümü bugünler!
“Ordular, hedefiniz Akdeniz ileri!”
Afyon Tınaz Tepe’den, yankılandı, o ses!
“Geldikleri gibi giderler” diyerek, İngilizlere, yüzyılın dersini veren Atatürk!
Bilge Kaansız, Cengiz Hansız, Timursuz, Yıldırımsız, Kanunisiz, Alparslansız, Orhan Beysiz, Konuralpsı, Akçokocasız, Alperensiz, Atatürksüz olur mu?
Türk dünyasının bir başka aydınlık yüzleri ile tanışmak ne güzel..
“Ne kadar içten, ne kadar samimi, ne kadar tertemiz sevgi ve saygı” timsaliydiler?..
Bizler mi?

YÜRÜ BE, TÜRKOĞLU?
Atalarımızın yaptığı gibi, “yine cennet atlarına binip, onları arkada bıraktık, ama söz”, yalnız bırakmayacağız!
Bu buluşmada, bir şeyi daha keşfettik?..
“Kin, öfke, bilgiçlik, kıskançlık, kindarlık, dindarlık, ayrımcılık, egoizm yoktu” bu buluşmada..
Sevgi timsali, bir koca yumak olmuştuk..
“Türklük” idealinde,  “Kazakistan için neler yapabiliriz” bağlamında, bir buluşmaydı bu!
“Bir dişi Kurt önderliğinde” yola çıktık..
Yolumuz, Almatı’da kesişti..
Dikenli, çakıllı, çetin, susuz, kurak  bu yolda, “birlikteliğimiz” dağları eritti..
Bizler “kızıl elma” idealinde, Almatı’da “Altın Adam” ile tekrar hayat bulduk, ayağa kalktık..
Yürü be,” Türkoğlu”, seni kim tutar?
Bilmezler mi ki,”Biz Tanrı dağı kadar Türk, Hıra dağı kadar Müslümanız” , bilmezler mi ki?

İNCİR AĞACIMIZ?
Almatı-İstanbul yolculuğumuz sonrası, Brüksel’e uçmadım?..
Ayaklarım çekti, memleketim Sakarya’ya saptım..
Işıkları yandı evimin bir gece ansızın..Komşularım “hah Yusuflar gelmiş”dediler..
Aylardır bizi bekleyen evimizin sevincini, bir görmeliydiniz, bir!..
Derin bir uyku sonrası, güne “merhaba” demek, ne güzel!
Güneş, yine Almatı üzerinden, bizleri aydınlattı..
Vah ki, vah, bahçemdeki 40 Yıllık incir ağacımın,  en büyük dalı kurumuş!
Yaprakları solmuş, kurumuş bir, bir!
Üzülsem mi, ağlasam mı, sevinsem mi bilemedim.. O heybetli gövdesi ile bir çocuk gibi ihtimam gösterdiğimiz, yediveren incir ağacımızın, en büyük dalının kurumasına, bir anlam veremedim!?..
Yeterki, sizin ırmaklarınız,dallarınız  kurumasın?
İyi ki, bize genç dallar bırakmış, iyi ki?..
Adapazarı’nda da, bahçemizde, ne ararsan var..
Herşeyimiz Ayşe Hanım, gereğini yapmış..
Ne kadar teşekkür etsek azdır..

NE VEFALI KOMŞUMUZ İDİ?
Rokalar, naneler, salatalıklar, biberler, patlicanlar, domatesler yüklü mü, yüklü..
Ya Komşum, Safiye Ana!
O da ansızın bırakıp gitti bizi!..
Bırakıp gitti, bir sabah Menzili’ne!?
Ne vefalı, komşumuz idi!..
Toprak ana, gibiydi!..
Geyveli ya, “meyveci ana, cömert anamızdı” bizim!..
Nasip ya, “helallik  vermekte” varmış, helallik!..
Oğlu Zeki Dönmez ve diğer aile fertleri ile birlikte, Geyve’nin Çengel Köyü’ndeki ebedi istirahatgahlarına, muhterem, merhum eşinin yanına  dualarla defnettik onu..
 Bir Salı günü, Donatım Camii’nde uğurladık!..

EY HAYAT?
Ah be anam,” inan Kİ, Kızılcık ağacının dalları, cennet hurmasının kolları”, bizi rahatsız etmiyor..
Her sabah, bizi uykudan uyandıran “Çil horozun” ötmeye devam ediyor..
Ardında bıraktığın oğlun Zeki, son yolculuğunda herşeyi tastamam yaptı..
Torunun Alperen mi?
Gözyaşları sel olsa da, büyüyor kollarımızda!
Ey hayat, sen nelere kadirsin??
“Toprak gibi, incir ağacının dalları” gibi savurma bizi!
“Gelecek için, ülkemiz için, Türk dünyası için, daha yapacaklarımız” var!..
“Bir kuş misali” ya, siz bu yazıyı okurken, ben Rize üzerinden, Yeşil Arvin’de olacağım..
Yazılarımız aksarsa, bilin ki mecburiyettendir!..
Tatile sayarsınız, olur mu?
Bir başka yeşil dünya, bekler bizi!
Yusuf Cinal yazıyor,  27 Temmuz 2023