Sen kalktığında ben etrafı dolaşmaya başlamıştım. Bilmem kaç sokak, binden fazla şehir ve yüzden fazla ülkeyi gezip gelmiştim. Birbirinden farklı insanlar tanımış bizimle alakası bile olmayan kültürleri görme fırsatım olmuştu. Ve sen kalkmıştın.
   Sen yüzünü yıkarken ben dünyayı daha iyi tanımaya başladım. Bu işin sadece gezmek olmadığının farkındaydım o yüzden araştırdım, soruşturdum, okudum. Dünya’nın ne olduğunu öğrendim. Yaşamın ne anlama geldiğini, yaşayan türleri, bizlerden önce hangi türlerin olduğunu ve ilk hayatın bu dünyada nasıl başladığına kadar geriye gittim. Milyonlarca yıl geriye gidip araştırmam bittiğinde sen yüzünü yıkamıştın. 
   Sen kahvaltı hazırlarken kendine ben dere tepe düz gittim. Dağlara çıktım temiz hava aldım, köylere gittim birer çaylarını içtim. Tarlalara ürün ektim. Ektiğim ürünlerin hasadını yaptım. Denizler geçtim, göller gördüm. Bir gün yüzdüm bir gün üşüdüm. Eski şehirleri gezdim. Tarihi yapıları, çeşmeleri, pazar yerlerini her yeri gördüm. Görmekle kalmadım öğrendim de. 
   Sen kahvaltı masasına oturduğunda ben savaşlar gördüm. İnsanların birbirini bir hiç uğruna yok etmelerine tanıklık ettim. Bütün enerjisini birbirlerini nasıl daha hızlı ve etkin öldürürüm diyen insanların hırsını gördüm. Barış kadar uygulaması kolay, rahat, huzurlu ve mutlu bir kavram varken zor yolu seçen, gözlerini kan bürümüş insanların kendisi gibi görmediği, düşünmediği insanları katledişini gördüm. Kazandıkları parayı füzelere, uçaklara, silahlara yatıranları gördüm. Halbuki onların yerine etrafa çiçek ekseler, çocuklara oyuncak alsalar, eğitim verseler, sokak hayvanlarını besleseler bütün sorunlar çözülecekken bunları kabul etmeyen insanları gördüm. Sadece insanları değil kendi adına halk denilen, toplum denilen hatta devlet denilen yapıları gördüm.
   Sen kahvaltıdan kalkıp ne giyeceğini seçip ve daha sonrasında da üstünü değiştirmeye hazırlandığında ben zamanda yolculuk olarak adlandırdığım kütüphanemi tekrardan keşfettim. Okuduğum kitapları bir daha okudum, daha öncesinden tanıştığım karakterlerle hasret giderdim. Yeni kitapları büyük bir zevkle açtım ve okumaya başladım. Ne olaylar okudum, ne konular gördüm, ne karakterler tanıdım. Hepsini hafızama kazıdım. Bu kitaplar sayesinde belki istemeden de olsa hayata bakış açım hatta kendim bile değişebilir ama olsun, kitap okuduktan sonra kötü yönde değişen bir insan olur mu? Bence de olmaz, o yüzden değişimin her türlüsüne kucağımı açtım.
   Sen hazırlandıktan sonra kapıya çıkıp aşağıya inmeye başladığında ben kendimle yüzleştim. Herhalde okuduğum kitaplar etkisini göstermiş olacak ki, kendi içimde yanlış bulduklarımı, eksik yanlarımı değerlendirmeye başladım. Nasıl daha iyi yazabilirim, nasıl daha iyi kendimi geliştirebilirim gibi bir sürü yeri ve zamanı olmayan soruya göğüs gererek onları kendimce cevaplamaya çalıştım. Hatta bir yerde daha çok nasıl seni mutlu edebilirim diye bile düşündüm. Seni daha mı çok sevsem diye bile düşündüm ama sonra seni çok sevdiğim geldi aklıma. Bir insan birini çok severken daha çok nasıl sevmek isteyebilirse o kadar çok seviyorum zaten seni. İşte bütün bu karmaşık soruların cevaplarını vermeye çalışırken boğuluyordum ve tam bu anda dış kapının sesi duyuldu. Kapı yavaşça açıldı ve sen kapıdan dışarıya attın kendini. Önce rüzgâr karşıladı seni, güzel yüzüne çarptı. Sonrasında seni bekleyen beni gördün ve gülümsedin. İşte o anda iyi ki sen dedim. Ne kadar uzun olursa olsun, seni her zaman bekleyeceğimi anladım.