Siyasetçiler vatandaşın önünde tedbirli davranmaya, söz söylerken de temkinli olmaya mecburdurlar. Zira vatandaşın kantarı hassastır. Her sözü tartmaya değer bulmadığı gibi, her hareketi de kantarla tartmaya çalışmaz, çoğunu askıda bırakır.

                       Çok partili döneme girdiğimiz günden beri nice siyasileri dinledik, nicelerini alkışladık, nicelerini de yuhaladık. Alkışlayanlar niçin alkışladığını bilmediği gibi, yuhalayanların da niye yuhaladıklarını bildiklerini zannetmiyoruz. Bu iki olay sadece manipülasyonlar sonucu meydana gelir. Yönlendirmeye göre de devam eder.

                       Alkışlama ve yerme bazen partili olma asabiyetinden, bazen de siyasi taassuptan meydana gelir. Gramlar eksik konursa tartı doğru tartmadığı gibi, gösterişten de ibaret olursa topluma tesiri olmaz.

                      Siyasetçilerin bir bölümü var, parmak kaldırıp indirir. Bir de siyasetin önünde giden adamlar var. Bunlar ya siyasetin cambazıdır yada haysiyetli devlet adamları olarak siyasetin önündedirler.

                      Bu ölçü doğrudur. Çünkü cim karnında bir nokta oldukları halde siyasette söz sahibi olanlar vardır. Niceleri de vardır ki hem muhtevalı, hem tecrübeli, hem de proje sahibi oldukları halde, siyasette yerleri yoktur.

                     Ülke insanı artık bu farkı görmeli, faydalı olanı alkışlamalı, olmayanı ise alkışlamamalıdır. Aksi takdirde oy kullananlar güdülen durumuna düşerler. Oysa yöneticileri seçen, tayin edenleri görevlendiren millettir.

                     Bu ölçüye dikkat edilmediği için hep sapla saman karışmıştır. Ülkemizdeki durum da izah etmeye çalıştığımızdan farklı değildir. Çünkü vaad edenler alkışlanmakta politikanın gerçeğini yapanlar da yuhalanmaktadır.

                     Koyu bir siyasi taassup içindeyiz. Altın ile bakırı karıştırmaktayız. Sonra da köşeye çekilip, yanılmanın üzüntüsünü çekmekteyiz. 

                    Her zaman terazimiz kusursuz tartmalı, elimize aldığımız ayna, doğru olanı göstermeli, şaşılığa meydan vermemelidir. Ama ülkemizde gördüğümüz tam tersi. Çünkü millet her zeminde provoke edilmekte ve gerçeklerden uzaklaştırılmaktadır.

                     Eğitim seviyesi de düşük olunca, menfiler çoğunluğa ulaşmakta, ama meydana gelen zarar hepimize taksim edilmektedir. Bu ölçüler içinde ülkemizin hali hazır durumuna bir göz atacak olursak, yukarıdan beri sıraladığımız tüm durumlar varittir. Onun için ne dış politikada söz sahibi olabiliyor, ne de iç politikada huzura kavuşabiliyoruz.

                     Nefsi davranışların sonucu meydana gelen menfilikleri görmezden gelmek, insanı vebal altına soktuğu gibi, gelecek nesle de haksızlıktır.

                     Ekmeğin büyük kısmına nail olmak için yanlış politikalar üretenlerin peşinde koşmayı akıl ile izah etmek mümkün müdür? Tabii ki asla… Zira insan fıtratı doğruya göre ayarlanmıştır. Ne var ki ihtiras bu esası yozlaştırmakta, böylece nefsi şımartmaktadır.

                     Sonuçta bu hal; hem insanın, hem milletin zararına, hem de Allah’ın beyanına aykırıdır. Halâ  uyanmamız gerekmiyor mu? Saygılarımla