Seçim geldi çattı.

Seçim ve siyasetle ilgili hiçbir şey yazmayı planlamıyordum ama ‘söylemesem olmaz’ dediğim şeyler birikti bir anda…

Malum ülke iki kanada bölündü.

(Gerçi bölündü demek biraz abes geliyor. Zira en son ne zaman bir bütün olduk hatırlayamıyorum)

İki kanat da diğeri için genel olarak öyle nefret ve korkulara sahip ki…

Derdimi anlatabilmek için sağ ve sol kanat olarak değerlendireceğim. Çok sığ olduğunun farkındayım ama genel anlamda anlatacaklarımı karşılıyor bu iki tanım.

Mesela:

Sağ kanat gücünün farkında. Zamanında gördüğü zulümler ve çektiği sıkıntılar üzerinden şartsız koşulsuz, kendisine en yakın hissettiği ittifakı destekliyor.

Ne olduğunun, ne olacağının hiçbir önemi yok!

Eski günlere dönme korkusu diye tabir ettikleri bir canavar yaratmışlar ve diyorlar ki:

“Müslümanlar bu ülkede yaşayamayacak”

“Başörtüsüyle okula ya da işe gidilemeyecek”

“Sol görüş, bize devlet yardımı bile yapmayacak”

“Herkes içki içecek, çıplak gezecek, hayat bana zehir olacak”

“Camiler ahır olacak, bize ardı arkası gelmeyen zulümler edilecek”

Eğer çok saçma ve ciddiyetsiz geldiyse okumaya devam edin…

Sol kanat da şu an zulüm gördüğü düşüncesinde ve sağ kanattan farksız bir biçimde kendilerine yakın gördükleri ittifakı sorgulamaksızın destekliyor.

Desteklediği ya da karşı çıktığı adayın ne söylediği fark etmeksizin…

Onlar da “İranlaşma” ya da “Ortadoğu ülkesi olma” korkusuyla yanıp tutuşuyor ve diyorlar ki:

“Şeriat gelecek”

“Hepimizi içeri tıkacaklar”

“Başörtüsü zorunlu olacak”

 “Sevgilimin olması bile zina sayılacak”

“Devlet ne giydiğime, ne içtiğime karışacak”

“Ülkeyi terk etmek zorunda bırakılacağız”

İki kanadın söylemlerinin de aynı naiflik ve çocuklukta olduğunu fark ettiniz mi?

Her iki kanadın da bu vatanın, aynı şartlarda farklı yerlerde büyümüş evlatları olduğunu göremiyor musunuz?

Her iki kanadın da aynı işlerde çalıştığını, akşam aynı yemekleri yediğini, aynı mahalleden insanlarla evlendiğini, aynı çeşmeden aynı suyu içtiğini, aynı bakkaldan aynı ekmeği aldığını, aynı vatanın bekası için mücadele ettiğini fakat buna rağmen nasıl da birbirlerini ezeli düşman gördüklerini anlamıyor musunuz?

Yoksa normal mi karşılıyorsunuz?

Ne kadar genel ve kendini avutmak için söylenmiş, tercihine kendini ikna etmek için ortaya atılmış söylemler olduğu çok açık değil mi?

Peki, şunu sormak istiyorum:

Bir insan neden kendi tercihine kendisini ikna etmeye çalışır?

Cevabı net: Emin olmadığı için.

Yeterli argümanın ve fikrin olmadığı zaman.

Öncelerden de söylediğim gibi kendi görüşlerini üretmeyip “düşünce hamallığı” yaptığı zaman.

Başkalarının düşünce ve düşünde boğuldukça kendimizi tercihlerimize ikna etmek zorunda kalıyoruz.

Hepimiz aşırı politiğiz

Ancak aynı zamanda apolitiğiz

Siyasette çok aktif olmamıza karşın araştırmaktan nefret ediyoruz

Hele hele desteklemediği kişileri araştırmadan, konuşmalarını dinlemeden, vaatlerine göz gezdirmeden ve en önemlisi empati yapmadan siyaset yapıyoruz.

Açıyoruz desteklediğimizi destekleyenlerin kanalını, fullüyoruz depoyu, basıyoruz gaza…

O abi ablalar ne dediyse ilahi fısıltılar gibi her yerde zikrediyoruz

Neden böyle yapıyoruz?

Rakip hakkında kendimize ait hiçbir bilgi ve fikrimiz yok

Ancak sordukları zaman saatlerce nutuk çekiyoruz.

Bilmiyoruz ama konuşuyoruz.

Çok üzücü değil mi?

Bence üzücü.