İletişim kurmak, kendimizi karşımızdakilerin anlayabileceği şekilde ifade edebilmek ne kadar zor. İnsan olarak belki de yapmakta çok zorlandıklarımızın başında geliyor, karşımızdakinin anlayabileceği bir şekilde kendimizi ifade etmek.
Çocukluk döneminde çok kolay gelir konuşmak. Söylemek istediğimiz ne varsa, karşı tarafın hiç zorlanmadan anlayabileceği şekilde direkt ifade edebiliriz. 
Ergenlik dönemine girilmesiyle  zor gelmeye başlar şu konuşma işi. Biz mi anlaşılması zor şeyler söylemeye  başlarız, karşımızdakiler mi anlamamak için ısrar eder  bilmiyorum ama iletişim kurabilmek tam bir işkenceye dönüşür.
Ne anlıyor, ne de anlatabiliyor oluruz kendimizi. Hal böyle olunca sürekli bir savaş hali olur etrafımızdaki herkesle. “Kimse beni anlamıyor” cümleleri kalıplaşır dudaklarda. Anlaşılamadıkça öfkelenmeler, isyanlar baş gösterir.
Bu süreçte geçtikten sonra bir dönem sanki herkes birbirini çok iyi anlıyormuş gibi hissederiz. Öfkeler, isyanlar biter huzur içinde geçer yıllar.
Tam, kendimizi anlatabilmenin yolunu bulduk zannederiz. Fakat fark ederiz ki,  biz kendimizi anlatabilmenin yolunu bulmamışız, sadece isteklerimiz, beklentilerimiz anlaşamadıklarımızla benzer hale gelmiş. Aynı şeylere doğru, yanlış demeye başlamışız.
Beklentiler, istekler, çıkarlar benzer olunca da çatışmalar, isyanlar son bulmuş.
Zannetmeyin ki bu sükûnet içerisindeki süreç sonsuza kadar sürer. Elbette her dönem olduğu gibi bu dönem de yok olup gider.
Bu sefer ergenlik döneminden farklı olarak öfkeler, isyanlar yerine, derin sessizlikler, idare etmeler başlar.
Aynı fikirde olmayız ama fikrimizi dikte etmek istemeyiz. Doğru bulmayız, ama isyan etmeyiz. Süreç ergenlikten farklı olsa da sonuç yine karşındakine anlayabileceği şekilde kendini ifade edememekten başka bir şey değildir.
Öfkelenmeyiz çünkü artık etrafımızdaki herkesin değerini eskisinden çok daha iyi biliyoruzdur.
İsyan etmeyiz çünkü zaman içerisinde hayat bize “idare etmek” , anlaşılamayacağımızı bildiğimiz zamanlarda “sessizliğe gömülme” diye saçma sapan bir şey öğretmiştir.
Kendi çığlıklarımızdan sağır oluruz da tek kelime edemeyiz. Anlaşılmayacak cümlelerin, vereceği zararı iyi biliriz.
Zarar vermemek için iletişim kurmaktan kaçar, kabuğumuza saklanırız. Etrafımızdakiler iletişime kapandığımızı görürler de, sebebinin  anlaşılmamak olduğunu bilmezler.

Oysa konuşarak anlaşmaktan başka hiçbir yolumuz yoktur. Amaç anlaşmaksa, huzur içinde yaşamak için sürekli anlatabilmek uğruna çırpınacağımıza, biraz da anlayabilmek uğruna çırpınsak ya? 
Kim bilir belki de huzura giden yol, anlatmaktan değil, anlamaktan geçiyordur…