Sevgili Okurlar,
“Türk Yolu” dergisi ile yeni bir çalışma başlatan, sevgili dostum Rafet Ulutürk, durmak bilmeyen, azimli çalışmalara imza atmaya devam ediyor..
Gerçekten tebrik ederim..
“Sizin de çorbada tuzumuz olsun” diye mesaj gönderdi..
Kayıtsız kalmak mümkün mü?
Kimdir Rafet Ulutürk?
Bulgaristan’da Jivkov rejimine bayrak açıp Türkiye’ye göç edip, burada “Bulgaristan Türkleri Araştırma Merkezi” kuran bir Türk evladı..
Yazıları ile yayınları ile düzenlediği konferans ve bilimsel panelleri ile Bulgaristan’daki Türklerin yaşam kesitleri hakkında bizleri bilgilendirenlerden biri Rafet Ulutürk..
Kendisi ile yolumuz “Türk Dünyası” gezisinde kesişti..
Tanıştık, Bulgaristan Türkleri üzerine uzun,uzun sohbetlerimiz oldu..
Kendi yayınlarını bize hediye etti,biz de kendi yayınlarımızı kendisine sunduk..
Rafet Ulutürk, bizim “izin yolu” ya da “çile yolu” dediğimiz güzergahta, son durakta idi..
Şimdi yayınlarına, bir yenisini daha eklemiş..
Adı,Türk Yolu..
“Türk Yolu” eski “İpek Yolu” da demektir..
Aslında bu yolun yolcuları bugünlerde yine Türkler..
Altay dağlarından, Ağrı’ya, Toroslara, buradan Alplere ve daha sonra Avrupa içlerine, başkentlerine kadar uzanan “Türk Yolu” bana, ayrıca Avrupalı Türklerin izin mevsimi akın, akın tatile, hasret için kucaklaşmaya koştukları “izin yolunu” hatırlattı..
Şimdi bu yazıyı yeniden ele alıp okurken ve bazı notlar düşerken, bende bu izin yolu için hazırlık yapıyorum..
Avrupa başkentlerinden kopup, birbirinden lüks otomobillerle vatana akın edenler, bize aynı zamanda “akıncıları” da hatırlatır..
Brüksel’den “Vira Bismillah” çekerek yola çıkarken, içimizdeki duyguları, düşünceleri, bu heyecanı, bu hasreti yaşamayanlar nereden bilecekler?!..
Hani o dizelerde olduğu gibi;
“Aktolgalı beylerbeyi haykırdı ilerle,
Bir yaz günü geçtik, Tuna’dan kafilelerle..”
Aynen öyle..
Ne kadar hüzünlensek de, Tuna üzerinden geçip, eski Yugoslavya topraklarına, Atilla’nın destanlar yazdırdığı çağları hatırlamak, ona selam çakmak, oradan Viyana bozgunu içinde,” ahlar, vahlar yakmak” üzüntülerini bir bilseniz?!..
İnsanın gerçekten içi sızılıyor!..
Ya Avrupa’yı titrene Türk, Atilla!
Bu bağlamda Macaristan üzerinden geçenlerin heyecanı, tarihi selamlamaları, Atilla’nın ruhu ile buluşmaları, bir başka duygu ve güzellik..
Ah be, Tuna?
Dile gelse de, bize tarihi yaşanmışlıkları anlatsa?..
Osman Paşa’nın emri ile “patlayan toplardan, akmam” diye serzenişte bulunan Tuna’dan söz etmek bile, yüreğimizi titretir..
Ah be, Vardar Ovası!
Bosna-Hersek,Üsküp, Kosova havası..
O topraklarda kalan soydaşlarımızın bizlere el sallamaları, türküler yakmaları, dünün despot anlayışlarının yıkılması ve buluşmalarımızın sevinci, hazzı şimdilerde daha bir başka..
Elbette bu “Korona salgını” nedeni ile izin yoluna çıkacakların sayısı hakkında bir bilgi vermek, mümkün değil?..
Ama her haluk ar da, Londra, Amsterdam, Kopenhag, Paris, Brüksel, Hamburg, Berlin, Köln, Frankfurt, Münih ve Viyana ile diğer kentlerden yola çıkanlar Avusturya ve Macaristan, hatta Romanya üzerinden yola devam edecekler..
Belgrad buluşması ve sonra Niş üzerinden Balkan topraklarına el sallayarak, Türkiye’ye ulaşılacağı gibi, Bulgaristan ve Romanya üzerinden gelenleri, serhat kentimiz Edirne buluşturacaktır..
Bu güzellikleri defalarca yaşamış biri olarak, sizlere anlatacaklarımız çok..
Ama bu yolun Türkiye’de son bulmadığını, taa Nahcivan’a, Azerbaycan’a, oradan Özbek, Türkmen, Kırgız ve Kazak ellerine uzandığını,Çin seddine dayandığını da paylaşmadan geçmeyelim..
Türk Yolu, bir harita ile bizleri selamladı..
Biz Avrupa’da yaşayan Türkler, “izin yolu, Avrupa’dan ana vatana Türk Yolu” haritalarını çok paylaştık..
Bu yollarda, Türk Bayrağı dalgalandıranlara ve yurtdışında Türk Kültürünü yaşayan ve yaşatanlara selamlar olsun!..
Elbette sevgili Rafet Ulutürk kardeşim, “Türk Yolu” ile kastettiği, ata toprakları Türkistan’dan, yani Çin illerinden başlayarak, Asya’yı karışlayan ve Hazar denizinin güney ve kuzeyinden geçen eski “ipek yolunu” anımsatıyor..
Bu “Türk Yolunu” bizzat gidip Kazakistan’da Kırgızistan’da görme bahtiyarlığına kavuştuk..
Nal seslerine karışan at kişnemeleri, okların vızıltısı, kılıçların şakırtısı altında Hoca Ahmet Yesevi Hazretlerinin dergahına kadar gidip yüz sürdük..
Oradaki hemvetenler(kardeşlerimiz) ile kucaklaştık, hasret giderdik..
Bize “Sizler güzel ataları atlara binip, gittiniz!.Ama bizler buralarda naçar kaldık!” diyerek, sitem etmekten geri durmadılar!..
İnsanın özü ile bir yol bitiminde buluşması ne güzeldir..
Kucaklaşmak, hasret gidermek!..
Bu uzun yolculuklara çıkmak, selamet ile sılaya varmak, bir kuş uçuşu ülkeler aşmak ve bir türkü tutturmak göçmen kuşlar gibi..
El ele vermek ne güzeldir..
Selamlar kardeşim!
Şimdiden hayırlı ve uğurlu olsun!…
Başarılar dileriz!…
Biz mi?
Evet,bu “vuslat” için, ister “Türk Yolu” de,ister “izin”, ister “çile!..”
Biz de vatan topraklarına yüz sürmek için Brüksel’den yola çıkıyoruz..
Lokum ve gülsuyunuz hazırsa mesele yok!
Ve sıcak, içten gülümseyişler, el uzatışlar, bakışlar yeter!
“Vatan sıcaklığında” buluşmalar için geliyoruz!