Sevgili okurlar,
Memleketteyim, tek başıma!
Hani ünlü Halk Ozanımız Aşık Veysel’in söylediği gibi
“ yürüyorum gündüz, gece” misali bir durum..
Eşim, taa Brüksel’den telefon etti..
“Yusuf misafirlerimiz, dışkapı anahtarını unutmuş, eve giremezler, bende telefonları yok! Haberdar eder misin?”
Haberdar etmek, yıllardır görevimiz olmuş!
Haberdar etmek, bilgilendirmek!
Misafirim dediğim, Türkiye’den yeni umutlar ve hayaller ile Belçika’ya gelmiş bir mülteci konumundaki vatandaşımız A.E’den başkası değil..
Sığınacak bir yer arıyorlardı, onlara kol kanat gerdik, bu yaban ellerde..
Kimseler yok ya, bizi ana, baba, kardeş, yurttaş bilip sığındılar..
Kucak açtık, Yunusça!
Gel dedik Mevlana dili ile..
Onları yalnız komadık bu gurbet ellerde..
BİR GARİP KUŞ!
Bense Adapazarı, Mithatpaşa Mahallesi’nde bir garip kuş!
Yarın ne yapacağım belli değil..
Bahtıma ne çıkarsa,düşünceleri içinde, telefonuma ”zın, zın” diye, mesajlar düştü..
“Hocam, gelmişsin, müsaitsen buluşalım..Islama köfte mi, şöyle yoğurtlu döner mi, ne arzu edersen yeriz değil mi?”
Belli ki, Vanda bir hafta kalan sevgili meslektaşım,yazar kardeşim Fahri Tuna, hem Adapazarı’nı, hem de lezzetlerini özlemiş..
Karşı çıkmak olur mu?
Fahri Tuna bu!
Bir gönül insanı, bir yazar, bir Sakaryalı..
Kısaca bizden biri..
MART AYI!
Mart ayı, tarihi açıdan da önemli tarihi olayları içeriyor..
Aklıma hemen “İstiklal Marşı” yazarımız,büyük edebiyatçı,tefekkür timsali Mehmet Akif Ersoy geldi..
“Korkma sönmez, bu şafaklarda, yüzen al sançak” diye başlayan mısraları yaşamım boyunca bilmem kaç defa, tüylerim diken, diken söyledim, dinledim..
BAYRAK TÖRENİ
Bugünün tören alanı Adapazarı’nda, her cumartesi günü “bayrak töreni” olurdu..
Türk Milleti’nin yağız delikanlıları, yiğitleri, kahramanları “rap, rap” ayak sesleri ve “ Kanla, irfanla kurduk biz bu cumhuriyeti” marşını söyleyerek, eski stadyum yanındaki askeri karargahdan, merkeze kadar yürür gelirlerdi..
Eski tören alanı dedimse, Atatürk Bulvarı’nın başlangıcı canım!
Güya bir “kültür merkezi” olarak yaptırdığımız ve bir ticaret merkezine dönüştürülen, Adapazarı’nın kalbinden söz ediyorum..
Şimdi, “hoyratça otomobillerini umursamadan, sıkılmadan, korkmadan park edenlerin alanı olan tören alanından”, söz ediyorum!
Nereden, nereye?
NE HALLERDE?
Nerede o eski disiplin, anlayış, kavrayış ve askerler?
İçimde fırtınalar kopar..
Yine çıkagelse o askerler, Mehmet Akif Ersoy’un o dizelereni hep birlikte söyleyerek, göndere alyıldızlı bayrağımızı çeksek?!
Az ötede, Sakarya Büyükşehir Belediye Başkanlığı binası..
Allah’ım bu otomobil rezilliği nedir?
Ah be, Adapazarı Merkez Ortaokulu?..
Binaların, bahçen ne hallerde?
O bahçesinde koşan çocuklar, öğretmenler, görevliler nerede?
Nasıl da yıkıp, yok ediyor, belleklerimizden güzelliklerimizi, tarihimizi, geleceğimizi siliyoruz!..
Bilen, düşünen, hatırlayan var mı?
BRÜKSEL VE FAHRİ TUNA?
Fahri Tuna dedim ya?
Aklımda Brüksel buluşmamız..
Brüksel’in tam göbeğinde, Grand Place’nin tarihi dokusu içinde, kaldırım taşları üzerine oturduk, bir yaz gecesi..
Günü, gün etmiş, kahvelerini yudumlayanlar, tarihi doku içinde hayranlıklarını dışa vuranlar,fotoğraf çektirenler, bu iki garip Sakaryalı’ya bakıp geçiyorlar..
İki Sakaryalı baş, başa!
KRAL MARX VE VİCTOR HUGO?
Ne çok konuşacaklarımız var, düne ait, bugüne ve yarına..
Arkamızda “Das Kapital” kitabının, yani “Komünizmin öğretlerini yazan Karl Marx’ın”, sürgünde kaldığı ev..
Karl Marx’ın 140 Yıl önce bir Mart ayında hayatını kaybettiğini, bugünün gençleri nereden bilecekler ki?
Nereden?
Ön tarafta ise ünlü yazar “Victor Hugo”nun Sefiller” romanını yazdığı ev..
Yıllanmış, aşınmış, toprakla buluşması engellenmemiş tarihi kaldırım taşları üzerinde bağdaş kurup oturmuş, iki Sakaryalı..
Söz, Brüksel ve dolayısıyla Belçika’daki Türklerin mücadelesinden açıldı..
BERLİN’DE BİR OSMANLI PAŞASI?
“Sözde Ermeni Soykırımı” konusundaki, bayrak yürüyüşlerimiz, koşuşturmalarımız, cevap yetiştirmelerimiz arasında, Berlin’de şehit edilen bir Osmanlı yiğidi, paşası, delikanlısı, düşünürü, askeri, yurtseveri Talat Paşa’yı hatırladım..
Mehmet Talat Paşa, Osmanlı döneminde sembol bir isim idi..
Ermeni terör örgütlerinin hedefindeydi..
15 Mart 1921 Tarihinde onu Berlin’de şehit ettiler..
Güya tarihin öcünü aldılar, güya!
Ama, o Talat Paşa, birgün öldürüleceğini biliyordu..
“Ziyanı yok, varsın vursunlar, vatan benim ölümüm ile birşey kaybedecek değildir..
Bir Talat gider, bin Talat yetişir!”
Bu sözleri unutmak, olur mu?
Ruhu şad olsun!
Tarihe böyle bir not düştü Mehmet Talat Paşa, böyle bir not!
Ne anladınız, ya da Talat Paşa ne anlattı, bilen varsa, ne mutlu?
KOMÜNİST ALİ?
Kadim dostum,meslektaşım,yazar kardeşim Fahri Tuna ile buluşacağız ya, öncesinden bir Akyazılı ağabeyimiz,büyüğümüz, komşu köyün acar dilikanlısı,namı değer Komünist Ali Hızal çıka geldi..
Koltuğunun altında “ Hakikatin Peşinde Bir Ömür Yusuf Cinal” kitabı..
Bir Akyazılı ya, bugünün Erenler İlçesi sınırları içinde ikamet ediyor..
Ne çok anlatacakları var, düne ait..
Benim de şansım bu ya, ne güzel!
Bir Komünist arkadaşım, Emirdağlı Komünist Mahmut’da Brüksel’de var..
Buluşup dertleşmek, “vatan, millet, Sakarya” diyerek, sorunları masaya yatırmak, ne güzel!
Kitabın sayfalarını açtı Ali dostum!
Notlar almış, koyu bir sohbet başladı ama, zaman dar!..
Tekrar buluşmak üzere, “bir çay içimi olsa da” ayrıldık..
Zira, daha önceden, Fahri Tuna ile verilmiş bir sözümüz var..
“Adapazarı’nda dostluklar, arkadaşlıklar, komşuluklar”, bir başkadır..
Burada kesmek olmaz ama, yarına da anlatacaklarımız kalsın hemi?
YİNE FELAKET HABERLERİ?
Bir yandan kulağım haberlerde..
Depremin vurduğu Güneydoğu illerimizde, “şimdi sel felaketi” yaşandığı haberleri ile sarsılmamak, ne mümkün!?
Acılar dinmeden, yeni acılar yaşamak ne zor!
Yüce Mevla’m, tarih içinde bu aziz, bu yüce millete hizmet etmiş, gelmiş geçmişlerimize ve depremde ve sel afetinde kaybettiklerimize gani, gani rahmet eylesin!
Unutmayınız, dünü anlamzsak, unutursak, bugünü anlamamız mümkün olmaz!
Yusuf Cinal yazıyor, 16 Mart 2023