İskoçya’da yoksul mu yoksul bir çift yaşardı. Fleming’di adı. Günlerden bir gün tarlada çalışırken bir çığlık duydu. Hemen sesin geldiği yere koştu. Bir de baktı ki beline kadar bataklığa batmış bir çocuk, kurtulmak için çırpınıp duruyor. Çocukcağız bir yandan da avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Çiftçi çocuğu bataklıktan çıkardı ve acılı bir ölümden kurtardı.

**

Ertesi gün Fleming’in evinin önüne gelen gösterişli arabadan şık giyimli bir aristokrat indi. Çiftçinin kurtardığı çocuğun babası olarak tanıttı kendini. ‘Oğlumu kurtardınız. Bunun karşılığı olarak size bir ödül vermek isterim’ dedi. Yoksul ve onurlu Fleming, ‘Kabul edemem!’ diyerek ödülü geri çevirdi.

**

Tam bu sırada kapıdan çiftçinin küçük oğlu göründü. ‘Bu senin oğlun mu?’ diye sordu aristokrat. Çiftçi gururla, ‘Evet!’ dedi. Aristokrat devam etti, ‘Gel seninle bir anlaşma yapalım. Oğlunu bana ver iyi bir eğitim almasını sağlayayım. Eğer karakteri babasına benziyorsa ilerde gurur duyacağın bir kişi olur’

**

Bu konuşmalar sonunda Fleming’in oğlu aristokratın desteğinde eğitim gördü. Aradan yıllar geçti. Çiftçi Fleming’in oğlu Londra’daki St. Marys Hospital Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. Ve tüm dünyaya adını penisilini bulan Sir Alexander Fleming olarak duyurdu.

**

Bir süre sonra aristokratın oğlu zatürreeye yakalandı. Onu ne mi kurtardı?

Penisilin!

Aristokratın adı: Lord Randolp Churchill idi...

Oğlunun adi ise: Sir Winston Churchill.

**

Paraya gereksiniminiz yokmuş gibi çalışın.

Hiç acı çekmemiş gibi sevin.

Hiçbir şey beklemeden verin.

Karşılığını mutlaka bir gün alırsınız... (T.N)

**

 

GÖRMEYEN GÖZLER

Adamın biri, gözleri görmeyen bir dervişin evine misafir olmuştu. Evde, rahlenin üzerinde bir Kur’an olduğunu gördü ve hayret etti. Çünkü derviş yalnız yaşıyordu, âmâ idi ve evde kendisinden başka kimse bulunmuyordu.

**

Üzerinde durmadı ve sebebini de sormadı. Fakat merak etmedi de değil. Gece yarısı olduğu zaman Kur’an sesiyle uyandı. Baktı ki, âmâ olduğu için gözleri görmeyen ev sahibi rahlenin başına geçmiş Kur’an okuyor. Öyle ki, okuduğu yerleri parmağıyla da takip ediyordu. Dayanamayarak sordu, ‘Sen, gözleri görmeyen bir adamsın. Nasıl oluyor da Kur’an’a bakarak okuyabiliyorsun? Üstelik parmağınla da takip ediyorsun?’

Derviş cevap verdi, ‘Allah isterse her şey olur. Ben Kur’an okumayı çok seviyorum. Fakat gözlerim görmüyor. Allah’a dua ettim. “Ya Rabbi, Kur’an okurken benim gözlerimi aç ki Kur’an-ı elime alıp okuyabileyim” dedim. Allah benim bu duamı kabul buyurdu. Ne zaman okumak için Kur’an’ın başına oturursam gözlerim açılır ve ben Kur’an’a bakarak okurum.

20 Mart 2016