Çok samimi bir arkadaşım hışımla gazetenin yazı işlerine girerek, sandalyemin yanındaki boş sandalyeye oturup, elindeki bir kağıt parçasını bana doğru fırlattı. Bakıştık! ‘Hayrola’ dedim. ‘Hayır değil’ dedi. Sonra sustu! Yarım asra yakındır kendisini tanırım. Belli ki bir şeye feci şekilde canı sıkılmış. Ben ona bakıyorum, o bana. Ben, sıkıntısını söylesin diye ona bakıyorum. O ise sıkıntısını anlamam için bana bakıyormuş! Tamam yarım asra yakındır tanıyorum ama ben böyle ona yarım asır daha baksam, o andaki sıkıntısını anlamam mümkün değil. Anladığım ve de anlayabileceğim tek şey, o anda moralinin gerçekten çok çok bozuk olduğu. Bunun iki adım daha önüne geçip, bir başka şey tahmin edemem. Neyse…
**
Sonra yerimden kalkıp, koluna girdim. Bizim gazetenin ikinci katındaki meşhur, 75 santime, 9 metre 75 santimlik balkonuna çıkardım. Cam tarafına oturup, tekrar birbirimize bakmaya başladık. Bön bön! Trene bakan şeyler gibi… Neyse… Birkaç saniye sonra ben kalkıp, masama fırlattığı kağıdı alıp geldim ki, bir birimize bön bön bakmamızın nedeni o kağıttı çünkü. Baktım, kağıt reçeteymiş! Teşhis bölümünde ‘Zona’ yazıyor. ‘Sinir ucu iltihabı’ da deniliyor. Bazı çevrelerdeyse, geceleri çok çok sancı verdiği için, ‘Gece alevi’ de diyormuş! Ben reçeteyi okumaya başlayınca, arkadaşımın da yüzü tebessüm etmeye başladı. Derken konuşmaya da başladı. ‘Dinliyorum’ dememle başladı anlatmaya;
**
‘..Üç dört gündür sol koltuğumun altında acı, tarif edemeyeceğim bir ağrı vardı. Kıpkırmızı benekler falan. Sonra Yenikent Hastanesi Acil Servisi’ne gittim. Doktor bakar bakmaz, ‘Zona’ dedi. Sonra bir ağrı kesiciyle, bir krem yazdı. Krem, eczanelerde özel olarak eczacı tarafından yapılacakmış. Gecenin 22.00’si, şansıma Yenikent’te bir eczane nöbetçi. İçeri girdim, adam reçeteye baktı, ‘Ben kalfayım. Eczacı hanım yok. Bu ilacı eczacı yapması lazım’ dedi, ilacımı yapamadı. Ertesi günü Pazar. Çarşıda nöbetçi bir eczaneye ilacı yaptırdım. 58-60 lira gibi bir ücret ödedim. Çıkarken kalfaya ilacı nasıl kullanacağımı sondum, ‘Gözünüze mi süreceksiniz?’ dedi, şaşırdım. ‘Ne gözü, reçetede yazmıyor mu?’ dedim. ‘Pardon falan dedi. Sonra eczacı bayan geldi, ‘Doktor yazmamış ama pansuman yapar gibi yapın’ dedi. Çıktım sana geldim. Paramı alırken tıkır alıyorlar ama ilacı tarif yok. Doktor yazmamış. Anlamak mümkün değil. Doktoru da, eczacıyı da, ilacı kalfaya yaptıranı da, yaptırmayanı da…’