16 yıl önce Sakarya’yı da içine alan ‘Marmara Depremi’ oldu
Binlerce can yaşamından oldu, sayısız insan sakat kaldı…
Geride kalanların yüreği de toplu gömüte dönüştü…
O günden bu yana medyada sayısız haber yayınlandı, yorumların birçoğu fasa fisodan gayrı bir şeyi söylemiyordu…
Peki, gerçek neydi?
Biz ne yaşamıştık?
17 Ağustos 1999’da Türkiye’de olduğu gibi Sakarya’da da kentleşme politikasının keşmekeşi, yanlışlığı, çarpıklığı su yüzüne vurdu…
İmar vurgunu…
Aç gözlülük…
İnsan yaşamanın değersizliği…
Akılsızlık…
***
Ne kendimizi aldatalım…
Ne de başkasını kandırmaya çalışalım…
Japonya’da bir kişiyi bile öldürmeyen 7. 4 şiddetindeki bir deprem, Türkiye’de ve Sakarya’da binlerce insanı neden öldürür?
Sorulur mu?..
Sakarya malzemesi eksik binalar gibi malzemesi eksik insanlar şehri de ondan!...
Ondandır ki bu şehirde önce vicdanlar göçmüştü…
Vicdanlar çöktüğü için de binalar çökmüştü…
Gerçekte biz yitirdiklerimizi doğal bir afet olayında yitirmedik…
Doğal olmayan afetlerin bedelini canlarımızla ödedik…
Bir toplumda doğal olmayan vicdansızlığın, ahlaksızlığın, namussuzluğun, hırsızlığın, doğal karşılanması en büyük felaket değil mi?
Yıkılan bu binalara kim ruhsat verdi?...
Denetleyen kurum hangisiydi?..
Geliyorum diye bas bas bağıran deprem gerçeğine sırtını dönen kamu yönetimleri neredeydi?
***
Söyleyebiliriz:
Çöken biziz!..
Demirinden, çimentosundan çalınmış binalar gibiyiz biz, vicdanından, ahlakından çalınmış insanların oluşturduğu bir ahali…
Bu böyle gitmemeli!..
Peki ne yapmalı?...
Vicdan depremlerine ihtiyacımız var…
Öylesine çok şiddetli, öylesine sıklıkta sarsılsın ki vicdanlar, yıkılsın ‘her şey paradır’ diyen anlayışlar…
***
Hatırlatabiliriz:
Vicdanlar sağlam olursa binalarda sağlam olur…
Ve işte ancak o zaman:
Ne 17 Ağustos’ta olduğu gibi binalar çöker…
Ne de Japonya’da bir kişiyi bile öldürmeyen 7.4 şiddetindeki deprem, Sakarya’da binlerce insanın ölüm nedeni olur…