Bir ıssızlık ıslığı çalıyordu kimsesiz sahilde. Yürüyor, yürüyordu. Hava kararmıştı. Koca sahilde sadece o ve kıyıya vuran dalgalar vardı. Etraf iyice kararmıştı. Adımlarını atarken önünü görmüyor, en kötüsü yere düşerim diyerek umursamaz bir tavır takınıyordu. Bu kendini arındırma, kimsesiz kalıp kendini dinleme süresi biraz sonra bitecekti. Çünkü bulunduğu yerden evine gidecek, tekrar kaos dolu hayatının içine girecekti. Kısa da olsa böyle kaçamaklar onu rahatlatıyor, mutlu ediyordu.
Eve geldiğinde telefonuna baktı. Bir sürü cevapsız arama ve birkaç tane de mesaj vardı. Telefonunu eline aldı, koltuğa bıraktı kendini. Sigarasını yaktı ve telefonunu kurcalamaya başladı. Acil olduğunu düşündüğü aramalara geri döndü, çoğu mesajı da cevapsız bıraktı. Çok sıkılmıştı artık. Kaçamak terapileri de artık onu yeterince rahatlatmıyor, mutlu etmiyordu. Bir karar verip hayatını değiştirmesi lazımdı. Bu düşünce defalarca aklına gelmiş ama bu konuda henüz bir karar verememişti.
Bu karar o kadar zor bir karardı ki, bir sonuca varmak çok zordu. Her şeyi bırakmak, her şeyden vazgeçmek… Sözde çok kolay geliyordu fakat iş uygulamaya geçtiğinde ise bu iş imkânsız oluyordu. Bir kişiyi sevebilirsiniz, o sizi terk eder veya bırakır ve siz acı çekersiniz. Yeni birini bulursunuz, mutlu olursunuz. Sevebilirsiniz veya sevmeyebilirsiniz. Fakat vazgeçmek o kadar kolay bir his değildir. Hislerin en zoru ve en radikal olanıdır. Her vazgeçiş hayatınızın geri kalan kısmına direkt etki eder.
Hayatından vazgeçmek, sevdiklerinden vazgeçmek... Bunun kararını vermek için çok cesur olmanız gerekmektedir. Zaten o da bunu çok iyi bildiği için bu kararı uzun süredir düşünüyordu. Hatta son okuduğu kitaplar da hep bu yöndeydi. Belki onu cesaretlendirir, vazgeçmenin dayanılmaz hafifliğine varır diye umuyordu. Fakat kitaplar ne kadar yardımcı olmaya çalışsa da bir yere kadar idare ediyordu. İş yine ona bağlanıyordu. Çünkü vazgeçme kararını verecek kendisinden başkası değildi.
Bu düşüncelerle geceyi geçirdi. Sabah kalktığında her şeyi tekrar eder gibi yapmaya başladı. İçi kıpır kıpırdı ve artık vazgeçmek istiyordu. Ama alışkanlıklar, şartlar direniyordu. Her sabah gittiği yoldan bir kez daha geçti. Daha kaç kere geçecekti bu yoldan? Her gün bindiği toplu taşımaya bindi. Artık toplu taşıma aracının içerisindeki yabancılar bile ona tanıdık geliyordu. Bu bile vazgeçmek için bir sebepti ama vazgeçmek zordu.
Aynı geçen bir günün ardından koltuğunda uzanırken, yıllardır beklediği o kararı verdi. Öncelikle yaptığı alışkanlıkları bıraktı. Yaptığı şeylerin tam tersini ve farklısını yapmaya başladı. Önce işini, sonra hayatını en sonunda da sevdiklerini ve davranışlarını değiştirdi. Kısacası vazgeçti.
Şimdi sahile vuran dalgaların yanından yürümüyordu. Bu sefer karanlıkta, kumların üzerine oturmuş, karşısına vuran dalgaları izliyordu. Bir yere gitmesine gerek yoktu. Vazgeçmenin mutluluğunu ve huzurunu orada anladı. Aslında ne kadar da gereksiz yükler ve dertler taşıdığını her şeyden vazgeçince anladı. Kumların üzerine bıraktı kendini, derin bir nefes çekti karanlık gökyüzüne bakarken. Oksijenin tadı bile güzel geliyordu. Gözlerini kapattı ve huzurlu bir uykuya daldı.