Sabah saatlerinde televizyonun sesi salondan yükseliyor. Yorumcunun sesi dikkatimi çekmiyor ama söyledikleri bir anda beynime nüfus etmeye başlıyor.
‘Suriye’deki şehit sayımız Kıbrıs’ta verdiğimiz şehit sayısına yaklaşıyor…’
Bu sözler insanın aklına mıh gibi çakılıyor. Süreç uzun zamana yayıldığı için gündelik gündem içerisinde çoğu zaman hayhuylaşıyor. Veya artık Suriye gündemini kanıksadık!
Öyle veya böyle Suriye meselesi, Suriye gündemi, Suriye etkisi her gün, her yerde, her alanda, neredeyse memleketin her kilometresinde karşımıza çıkan bir tema konumunda.
6 yıl önce sınır komşumuzda bir dizi protestoyla başlayan ve daha sonrasında iç savaşa dönüşen Suriye sorunu artık global bir problem olarak karşımızda. Süreç içerisinde Suriye’deki iç savaş küçük çaplı bir dünya savaşına dönüşmüş durumda. Bu krizden dolaylı ve dolaysız olarak en fazla etkilenen ülke ise ister istemez Suriye ile en uzun kara sınırına sahip olan Türkiye oldu.
Tam da bu noktada, insanın aklına ister istemez şu soru geliyor; sınır komşumuzda böylesine büyük bir sorun patlak verdiğinde sınırın vaziyeti neydi? Sonrasında haber arşivlerinden bir not; Suriye sınırındaki mayınlar temizlendi. 2009 yılında gündeme gelen Türkiye ile Suriye arasındaki kara sınırı boyunca bulunan mayınların temizlenmesi, Ottowa Sözleşmesi gereğince 2014 yılına kadar halledilmesi gerekiyordu. Belki de çok büyük bir tesadüf ama tam da Suriye’de çok büyük savaşın arifesinde biz sınırı mayınlardan temizledik. Savaş patlak verdikten sonra da ister istemez bu sınır başımıza bela oldu. Öyle ki, bir müddet önce mayınlardan temizlediğimiz sınırı duvarla örmek zorunda kaldık!
***
Suriye’de savaş, Türkiye’de mülteciler, Türkiye içine sıçrayan terör, Suriyeli mültecilerin asayiş sorunu, sosyal hayatta-iş dünyasındaki yerleri, 3 milyonun üstünde insanın ülke demografik yapısı üzerindeki etkisi, evlilik yapanlar, burada doğanlar, vatandaşlık alanlar-alacak olanlar, mülk sahibi olanlar, burada kalanlar, burada kalmayıp Avrupa’ya kaçmaya çalışanlar… Hepsi ama hepsi tek tek yeni bir sorunun alt başlığı. Ve artık bizim için, Türkiye için Suriye kanayan bir yara. Daha geçen hafta Kaynarcalı Ömer Akkuş’un El-Bab’tan şahadet haberi geldi.
***
Televizyondaki ses beyin koridorlarımda dolanıyor.
‘Suriye’deki şehit sayımız Kıbrıs’ta verdiğimiz şehit sayısına yaklaşıyor…’
Kontrol etme gereği hissettim.
Kıbrıs Harekatında Türk Silahlı Kuvvetleri 498 evladını şehit verdi. Ağustos 2016 tarihinde resmen Türk askeri Suriye topraklarına girerek Fırat Kalkanı Harekatını başlattı. Harekatın başından bu yana şehit sayımız 68 olmuş. Umarız bu sayı artış göstermez. Belli ki, yorumcu sayıyı abartmış! Ama Türk toprağı Kıbrıs ile kimin at koşturduğu belli olmayan Suriye toprağa eş değerde tutulur mu? Kıyaslamak, doğru mudur? Bilemedim!!!
Tabiî ki, kendi güvenliğimiz için terör bataklığını kontrol altında tutmak önemli. Ama Avrupa’nın huzuru için vatan evlatlarımızı Suriye topraklarında şehit vermek çok da mantıklı gelmiyor.
***
Suriye sorunu bizim için başlı başına bir sendroma dönüşmüş durumda. Bu durum Amerika’nın bir dönemler yaşadığı Vietnam Sendromuna benzemeye başladı. Bir farkla, oradaki sendrom sadece askerleri ve aileleri en çok etkilerken bizim sendromumuz neredeyse bütün ulusu kapsıyor.
Ve bu Suriye Sendromunun semptomları yıllar sürecek gibi…