15 Temmuz’un Ardından

GERİDE kalan 15 Temmuz Cumartesi günü, 15 Temmuz 2016’da gerçekleştirilen darbe girişiminin 7. yıl dönümüydü. Ülkenin çeşitli bölgelerinde “şehitlerimizi anma ve kalkışmayı lanetleme” günü olarak idrak edildi.

Ve bildiğiniz gibi 15 Temmuz, resmi tatil günü olarak ilan edildi.

Bir ordu mensupları düşünün… Kendi ülkesinin öz evlatlarının üzerine havadan, karadan ve denizden mermi yağdırıyor!

Ve 251 şehit… Her biri de bu ülkenin öz evlatları…

Ne uğruna? Ülkeyi hain ellere teslim etmemek uğruna…

Bu bir darbe kalkışmasıydı. Başarılı olsalardı, Türkiye’de çok daha büyük facialar yaşanabilirdi…

Kökü ve emir komutası dışarıda olan bir hareketti; Türk Milleti’nin müthiş tokadı ile yerle bir edildi.

Şehitlerimize rahmet, gazilerimize ve aziz milletimize bir kez daha geçmiş olsun diyorum.

BU HAREKETİN SİYASİ AYAĞI NEREDE?

Darbeyi kurgulayanların çoğu yurt dışına kaçtı. Şu anda bizim dost ya da stratejik ortak dediğimiz ülkelerin elinde faaliyetlerini yine gizliden yürütüyorlar.

Şu anda ceza evlerinde yatmakta olanlar ise bu işte en az sorumlu olan gariban takımı…

Cumhurbaşkanımızın o zaman da vurguladığı gibi Hizmet’in içinde gönüllü olarak bulunan esnaflar, abiler, ablalar ve öğretmenler…

Bunların her biri -dışarıya çıkanlar hariç- belli cezalar aldılar. Cezalarını fazlasıyla çektiler. Fakat akıl hocaları, planı kurgulayanlar yurt dışında…

Pekiyi, ya siyasi ayağı nerede?

Nedense ona hiç dokunulmuyor…

Çünkü dokunulsa, biliniyor ki, şu anda “politikacı” diye peşine takıldığımız onlarca, hatta yüzlerce zat hesap vermek zorunda kalacak.

İçlerinde bakan olanlar mı dersiniz, milletvekili olanlar mı, emniyetin önemli birimlerini ellerine geçirenler mi…

Ya göz bebeğimiz ordumuzun içine sızanlar…

TİMSAH GÖZYAŞI DÖKENLER, NEREDESİNİZ?

Bu ülkede iki dönem Adalet Bakanlığı makamını işgal eden Bekir Bozdağ, Milletin Meclisi’nde rahmetli Kamer Genç tarafından Hizmet hareketi ve ülkemizi bir ağ gibi sarmış olan tarikatları eleştirirken de diyordu bir hatırlayın…

Ben hatırlatayım…

Bekir Bozdağ, “Fethullah Gülen, bu ülkenin saygın bir bilim adamıdır. Ona sataşmaları kabul etmiyoruz!” diyordu.

Türkçe Olimpiyatları… Methiyeler… Gözyaşları…

Ya, damadı Fetöcü olan Bülent Arınç…

Cemaatin üniversitelerinde yetişen ve bu ülkeye Maliye Bakanı olan Serhat Albayrak

Ve yine Bülent Arınç’ın deyimi ile “Ankara’yı yedi, yedi bitirdi” diye suçladığı Melih Gökçek’in şürekâsı…

İstanbul’un rahmetli B.Ş.Başkanı Kadir Topbaş’ın damadı…

Ve darbecilerin içinde önemli bir konumda olan Mehmet Dişli, AKP’nin önemli yöneticilerinden Şaban Dişli’nin kardeşiydi.

Daha neler neler var… Say sayabildiğin kadar…

Niçin siyasi ayağına dokunulmadığını anladınız mı şimdi?

ORDUYA ASKER VERMİYORLARDI!

Eski adıyla Hizmet, ya da Fetö gitti, şimdi yerine başka gruplar geldi.

Hem de nasıl geldi… Sayarsam ağzınız açık kalır…

Öyle gruplar ki bunlar… Her birinin devletin içinde milletvekilleri, bakanları, müsteşarları ve önemli konumlarda bürokratları mevcut…

Öyle güçlüler ki, bir bölgede belediyeden hiç izin almadan çeşitli ticari ve misyoner faaliyetlerde bulunuyorlar…

Yetmiyor… Hükümet yönetiminde, atamalarda önemli ağırlıkları var bu grupların…

KPSS’yi büyük puanlarla kazanan gençlerin “mülakat” denilen ucube uygulamalarla elenmesinin nedeni işte bu haksız kadrolaşma hareketleridir…

Osmanlı İmparatorluğu’nun altını oyan tarikatlar, şimdi Türkiye Cumhuriyeti’nin kurum ve kuruluşlarına muhalif bir tavır sergiliyorlar.

Söz gelimi, kız çocuklarını Devletin okullarına vermiyorlar…

Cumhuriyete ve ilkelerine bağlı değiller…

Kendi içlerinde ayrı bir millet gibi davranıyorlar!

Osmanlı’nın son iki asrında 13 cephede savaş veren orduya, “Biz ülkenin manevi gücüyüz” diye gençleri göndermeyen de bu gruplardı…

Genç asteğmen Kubilay’ı şehit edenler de bu gruplardı…

KURULUŞ SERMAYELERİ YAHUDİLERDEN

Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarında, bu ülkenin öz evlatları 13 cephede savaş verirken, bir yandan da İngiliz ajanı Thomas Edward Lawrence’in çalışmalarını hatırlayın…

Asil Türk Milleti’ni cephelerde yenemeyen Yahudiler ve İngilizler, İslam’ın son ve yenilmez kalesi olan bu ülkenin dinini karıştırmak için en az 80 tane tarikat kurdurdular.

“Biz, ancak, dinlerine son derece bağlı olan bu milleti, içten oyarak, dinlerine nifak sokarak yıkabiliriz” düşüncesi hâkimdi düşmanlarımızda.

Ve böylesine uydurma tarikatları başımıza musallat ettiler.

Düşünsenize…

“Ben peygamberim” diyen İskender Erol Evrenesoğlu’nun cenazesine Bursa’da binlerce insan katıldı bu ülkede.

Hayrola? Sevgili Peygamberimiz Hazreti Muhammet (s.a.v.) son Peygamber değil mi?

Bu doğru ise -tabii ki doğru- kendisini peygamber diye pazarlayanlara ne oluyor?

Bunlardan, bu yaşananlardan ciddi dersler çıkarmalıyız… Çıkaramazsak, yakın bir zaman sonra, tıpkı 15 Temmuz 2016’da olduğu gibi yeni kalkışmalara, ya da başka başka hareketlere maruz kalabiliriz.

Mevla’m, bu ülkeye bir daha böyle acılar vermesin.

Merhum Mehmet Akif’in bir sözü ile yazıya noktayı koyalım:

"Geçmişten adam hisse kaparmış… Ne masal şey!

Beş bin senelik kıssa, yarım hisse mi verdi?

'Tarih'i 'tekerrür' diye tarif ediyorlar;

 Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?"

 

**********************************

ANLAMLI SÖZ:

İnsan elbet hata yapar... Ama insan bir hatayı kaç kere yapar? Bu dünyada sadece hata yapmak için gelmedik. Yaptığımız hatalardan ders almak için geldik…