Oturduğu evi, sokağı biliyordum. Hangi sınıfta olduğunu hangi sırada oturduğunu bile biliyordum. O kadar seviyordum ki onu uzaktan, yanımda olsa bu kadar sevemezdim. O da beni tanıyordu, nasıl tanımasın aynı okuldaydık ben de hemen yan sınıfındaydım. Bilerek onun kantine indiği zaman kantine iner onunla göz göze gelemeye çalışırdım ki sırf selamlaşalım diye. Bazen gülerek merhaba derdi bazen de kafasını sallardı. Çok büyük bir şeydi bu benim için.
Bir müddet onu takip ettim, takip etmek derken kaldırımda arkasından yürümedim tabii ki. Bir insanı korkutacak kadar da düşüncesiz davranamam. Arkadaşlarından, çevreden, şuradan, buradan öğrenirdim nereye gideceğini. Ben de onun gideceği yere ya ondan önce gider ya da ondan sonra giderdim. Böylelikle onun peşinde olduğum anlaşılmazdı. Beni de bazen görür bazen de görmezdi. Gördüğünde "Sen de mi buradasın?" derdi içimin yağları erirdi. Gerçi o değil başkası sorsa bu soruyu "Yok burada değilim. Başka yerdeyim, git bak bakalım ben orda mıyım?" diye cevaplardım ama soran o olunca en salak soru bile çok akıllıca geliyordu bana.
Günler aylar hatta yıllar su gibi geçiyor, artık hamle yapmam gerekiyordu. Birkaç kez cesaretimi toplayıp ona açılmaya çalışmıştım fakat olmamıştı. Sona gelirken akıllı ve sinsice düşündüğüm planlar bir bir çökmeye başladı. Her şeyin farkında, her şeyi önceden biliyormuş gibi hissediyordum. Korkuyordum da ve o kadar çaresiz kaldım ki anlatamam. Ne yapacağımı bilmiyordum.
Bir gün yine cesaretimi toplayıp peşine düştüm fakat bu sefer alenen peşindeydim. Adıyla seslenecek, o arkasını yani yüzünü bana döndüğünde sımsıkı sarılacaktım. Yok yok vazgeçtim. O yürürken arkasından sessizce gelecek omzundan tutup yüzünü bana çevirecek "Seviyorum seni!" deyip sarılacaktım. Bu ve bunun gibi üst düzey cesaret gerektiren bütün planları kurmuştum. Bu sırada önümde yürümeye devam ediyordu fakat ben bunları düşünürken o kadar yürümüşüz ki nereye geldiğimi bilmiyordum. Binlerce kilometre uzaktan gelen bir turist gibi sokaklara şaşkınlıkla bakıyor, buranın neresi olduğunu çözmeye çalışıyordum. Aslında umurumda da değildi sonuçta o yürüyordu bu sokaklardan onun yürüdüğü her yer benim vatanım, toprağım, sokağım, mahallemdi.
Birkaç saat daha yürüdükten sonra artık bildiğim yerlere geldik. Burası onun evinin sokağıydı. Bu kadar saat niye yürümüştük ki? Hem ben bu kadar düşünceye rağmen neden açılamadım ki hala? derken o önümde bir anda durdu. Ben de gayriihtiyari olarak durdum. Yüzünü bana çevirdi ve hızlı hızlı bana doğru yürüdü. Karşımda durdu "Yıllardır bana karşı bir şeyler hissettiğini biliyor fakat kanıtlayamıyordum. O kadar yerde karşılaşmak, karşıma çıkman tesadüf değildi. Ne bekliyorsun be adam söyle işte karşındayım!" dedi. Ben daha da sustum. Aslında ağzımı açıp her şeyi söylemek istiyordum fakat olmuyordu. Ağzımı açamadım ama kalbim öyle bir atıyordu ki eminim o bunu hissediyordu yoksa arkasını dönüp böyle konuşur muydu? Güldü, "Aptal!" diyerek yüzüme bir tokat attı ve sonrasında beni dudaklarımdan öptü. Bir hayal gerçek olmuştu, benim sayemde mi yoksa onun anlayışıyla mı oldu bilemiyorum ama bir şeyler gerçek oldu.