Ramazan yaklaştığında her Müslüman gibi beni de beni de farklı duygular kaplar. Daha çok geçmişi hatırlamak istesem de şartlanmışlık duygusu içinde marketleri dolduran, yarın kıtlık olacakmış gibi alışveriş yapan insanları seyrederim. Ramazanın özünde bu mu vardı halbuki?

Ramazan için bize öğretilen; yardımlaşmaktı, muhtaca el vermekti, küslükleri bitirmek, affedebilmekti, gün içinde aç kalarak empati yapabilmekti, ibadetlerimizi daha yoğun yaşamak ve hissetmekti ilahi gücü. Çekilen her çilenin sonunda bir bayram sabahına uyanacağımızı bilmekti bizi mutlu eden.

Saygı duymaktı karşıdakine, gayrimüslim olsa da yemezdi bir müslümanın yanında, suyunu bile saklayarak içerdi. Kendisi oruç tutmasa da oruç tutan düşünülürdü önce.

Lokantalar iftar saatine kadar çalışmaz, çalışanlarda camlarını dışarıdan görünmeyecek şekilde kapatırdı gazete kağıtlarıyla ya da perdelerle.

İftar saatini beklerdi çocuklar sokaklarda, balkonlarda camlarda. Top saatinde çıt çıkmazdı sokaklarda, herkes kulak kesilir beklerdi ezan sesini.

İftar sofraları hep kalabalık olurdu, en iyi yemekler pişerdi, gün içinde sabredenlere mükafat.

Şimdi ne kadarına şahit oluyoruz bu güzelliklerin?