‘Mahallemde iftar var’ sloganıyla geleneksel hale getirdiğiniz güzel ve takdir gören bir çalışmanız var. Yıl içinde bir araya gelemediğiniz insanlarla, bu iftarlar vesilesiyle bir araya gelmek, birlikte iftar açmak, beraber olmak, hatta bir aile olmak hedefi son derece yerinde söylediğim gibi takdirde görüyor…

**

Bu iftarlardan birini önceki akşam Camili’de verdiniz. Verdiniz de, nerede verdiniz? Perşembe günleri pazaryeri olarak kullanılan, zemini toz top toprak içinde olan bir yer. Adım attığınızda toz bulutları yükseliyor. Ve iftar verdiğiniz bu alana, masalar ve sandalyeler, sabah 10.00’da dizildi, konuldu. Yanlış okumadınız, o masalar ve sandalyeler, o tozun toprağın içine sabah 10.00’da dizildi ve 10 saat o toz toprağın içinde bekletildi. Belediye yönetiminin bundan haberi var mı acaba? Daha önce o bölgede tertemiz bir çay bahçesinde verilen iftar ne oldu da o tozlu topraklı alana çekildi anlamadım.-…

**

Bu birkaç iftar alanıyla ilgili eleştirimden sonra şimdi asıl konuya geliyorum… Siz bu iftarları kime veriyorsunuz? Yani, kimleri davet ediyorsunuz? ‘Aileler gelecek’ diye bir şartınız var mı? ‘Ailesiyle olmayan 18 yaşından küçükler gelemez’ diye bir şurtunuz var mı? ‘Öğrenciler gelemez’ diye bir emriniz var mı?...

**

Bu soruları okurken şaşırıyorsunuz değil mi? Sizin verdiğiniz bu iftarlara, ailelerin yanı sıra 18 yaşından küçük ve yanında ailesi olmayanlarda, öğrencilerde gelebilir sanıyorsunuz. Ama öyle değil. Organizasyonunu ve her şeyini siz yaptığınız bu iftarlara kimlerin alınıp, kimlerin alınmadığını siz bile bilmiyorsunuz. Çünkü, sizin adınıza o organizasyonların yapanlar içinde kraldan fazla kralcı olanlar var!..

**

Anlatıyorum, siz de iyi okuyun… Cumartesi gününün akşamı, ‘Mahallemde iftar var’ sloganı çerçevesinde Camili’de verdiğiniz iftara 12-14 yaşlarında beş genç geliyor. Üstelik oruçlular. İftar alanına, iftar zamanından bir saat önce geliyorlar. İftara yarım saat kala da, görevlilerinizin dizdiği 180 adet masa yoğunluğunun en dış sırasındaki bir masaya usulca oturup, iftar saatini bekliyorlar…

**

Birkaç dakika sonra bir görevli gelip, ‘Sizin anneniz babanız nerede?’ diye bir soru soruyor. Gençlerde, ailelerinin evde olduğunu, kendilerinin oruç açmak için bu iftara katıldıklarını görevliye söylüyor. Görevli buna rağmen, bu beş genci oturdukları masadan kaldırıp, yemek kazanlarının olduğu bölgeyi göstererek, ‘Gidin şuraya orada ayakta bekleyin, herkes yedikten sonra size de yemek verirler’ diye bir de yol gösteriyor. Dilenci muamelesiyle…

**

Gençler sessizce, ‘Peki’ deyip kalkıyor ve görevlinin söylediği yerde ayakta bekliyorlar. İftar oluyor… İnsanlar yemeklerini yiyor. İftar bitiyor. Beş genç yaklaşık 30 dakika ayakta bekleyip, oruçlarını açamadan iftar yerinden ayrılıp, aç aç, insan yerine konulmadıkları için ağlaya ağlaya evlerinin yolunu tutuyor. Ha, pardon! İftar alanından ayrılırken, bir masadan bir pet bardak su alıp, oruçlarını öyle açıyorlar…

**

Şimdi oldu mu başkan? Üç kuruşluk iyilik yapayım derken, kalbini kırdığınız o beş gencin, o akşam iftar alanındaki durumunu düşünebiliyor musunuz? O gençlerin, o iftar alanında insan yerine konulmadıkları için evlerine ağlaya ağlaya gittiğini biliyor musunuz? Peki başkan,  birkaç dakikalığına da olsa kendinizi bu gençlerin yerine koyabilir misiniz?.. Bu gençlerin durumunu öğrenince ben çok üzüldüm. Ama size üzülmekte yetmez sanırım!..

20 Haziran 2016