Şahsi konuları pek bu sütunlara taşımayı sevmem ama eğitim camiasında yaşadığım bir olayı da aktarmadan geçmem mümkün değil.

Erenler Yunus Çiloğlu Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesinde okuyan bir yakınım var.

Çocuk geçtiğimiz hafta Pazartesi günü sınıfta kalma ihtimalinin olduğunu anlattı.

Telaş ettik, oturduk e-okuldan hesap kitap yaptık. Teselli ettik..

Doğrusunu da öğrenmek için geçen Pazartesi günü soluğu okulda aldık.

Velisi okulda bu işlerden sorumlu müdür yardımcısıyla görüştü.

Müdür yardımcısı not ortalamasının fena olmadığını 56 ile geçtiğini veliye bildirdi.

İçimiz rahatladı ve ferahladık. Hemen çocuğa, dedesine, annesine bildirdik.

Herkes mutlu oldu ve öğütlerle dolu bir hafta geçirdik.

Daha çok çalışması gerektiğini, okumanın, eğitiminin ilmin önemi anlattık.

Ağlamaklı bir şekilde dinledi ve o da bizim gibi rahat bir nefes aldı.

Artık bu senenin geride kaldığını, derslerine ağırlık vermesini tavsiye ettik.

Cuma günü okulda karnesini aldığında ise 48 ortalama ile kaldı.

Eline karnesini aldığında karşılaştığı buydu.

Tabi ki ne hakkettiyse onu aldı. Çocuk bizim çocuk. Kaldıysa daha çok çalışacak geçecek.

Bunda asla sorun yok. Demek ki daha çok çalışması gerekiyor.

Ancak, okul idaresinin veliye bilgi vermekteki bu tutarsızlığı bizi deliye çevirdi.

Müdür yardımcısına giden Velisi, ‘Hocam neden böyle oldu. Pazartesi başka Cuma başka’ dediğimizde, gözü yaşlı ağlayan 15 yaşındaki bir çocuğa herkesin içinde, ‘Demek ki tembelmiş, ben ne yapayım’ diye bir cevap verdi.

İki de ayaklarına sıkıp, okul tören alanında elektriğe bağlasaymış daha iyi olacakmış..

Bir eğitimci, bir hoca, bir idareci ve müdür yardımcısı nasıl 15 yaşındaki bir çocuğun psikolojisiyle oynar?

Çocuğun kalması tamamen onun ve bizim suçumuz.

Çalışkandı da hoca mı bıraktı? Elbette hayır.

Ancak bir eğitimci tutarsız bilgi vermemelidir.

15 yaşındaki bir çocukla ve onun ailesiyle böyle oynamamalıdır.

Ciddiyetsizliğin ve umursamazlığın 15 yaşındaki bir çocuğa verdiği tahribat bir eğitimciye yakışmadı. Bizimle dalga geçti.

5 sene de kalsa, çocuğumuzun onuruyla oynanması kimsenin hakkı değildir.

Hele hele çocuk eğitimi için bu devletten maaş alan bir eğitimcinin bir genci yıpratmak, rezil etmek, onu küçük düşürmek, rencide etmek, onurunu kırmak hakkı değildir.

Biz bunu bilsek, çocuğumuzu çok iyi tanıdığımız için karne günü onun yanında olurduk.

Ya da velisi gider karnesini alırdı.

Bizimle dalga geçtin müdür bey.

Senin gibi idareci olmaz, böyle eğitimci olmaz.

İdarecilik, öğretmenlik ciddiyet ister.

Senin gibi bir eğitimciyle ilk kez karşılaştım.

Sayın Vali Hüseyin Avni Coş ve Milli Eğitim Müdürü Mevlüt Kuntoğlu’na bir veli şikayeti olarak bu yazımı dikkatlerine sunuyorum.

Milli Eğitimle ilgili bir şikayet olarak kabul edilmesini arzu ediyorum.

Müdür yardımcısının adını yazmadım. Yazma gereği duymadım.

Adını gazetemde kıymetli bulmadım. Eğitimcilerin önünde ceket iliklerim.

Hocalarımıza saygımın sonsuz olduğunu, çevremdekiler bilir.

Öğrenciye, veliye yani insana karşı saygısı olmayanlara saygımızda sevgimiz de olmaz..