Kültür sanat alanında çalışmalarını sürdüren Lacivert Dergisi, bu ay ‘Apartman’ isimli dosyasıyla okurlarının karşısına çıktı.
Birbirinden değerli röportaj ve makalelerin yer aldığı derginin sayfalarını karıştırırken, ilgimi çeken bazı kısımlar oldu.
Dosyanın ismi ‘Apartman’ olunca ister istemez konu mimariye, estetiğe ve şehirciliğe geliyor. Bu konu Sakarya gündeminde de zaman zaman öne çıkıyor.
Görüşler, öneriler, eleştiriler dile getiriliyor.
Şunu öncelikle belirtmeliyim: Dergide yer alan yazıların birçoğunda, toprak-insan ilişkisinin ne kadar önemli bir yere sahip olduğu defaatle ifade ediliyor.
En dikkatimi çekeni ise Raşit Ulaş’ın; “Toprakla ilişiğin kesilmesi, insanın asli unsurunu terk edip yerine ikame ettiği şeylerle sebepsiz ve saçma sapan bir hayat yaşamasına sebep oldu, hala da oluyor” cümlesiydi.
Dün toprakla bir bütünlük içerisindeyken, bugünün dünyasında beton duvar arasına sıkışıp kaldık.
Bizleri gelecekte nelerin beklediğini bilemiyorum. Ancak bu durumun düzeltilebilmesinin de pek mümkün olduğunu düşünmüyorum. Sizce bu durumdan kurtulabilecek miyiz?
Dikey mimarinin de zenginlik ve modernite göstergesi olduğu bir dönemdeyiz. Hal böyle olunca düzelmesini beklemek biraz abesle iştigal oluyor!
Bunun aksini savunanlarda yok değil! Zorda olsa bu duruma direnmeye çalışan isimler var.
Peki, Sakarya’da şehircilik adına nasıl bir yaklaşım sergileniyor? 19 Ağustos depreminin ardından imar konusunda kat sınırlamalarının uygulandığını görüyoruz.
“Toprağa ayağı basan nesillerin yetişmesi” gibi benzeri cümleleri konunun en tepesindeki isim Başkan Zeki Toçoğlu sık sık ifade ediyor, yatay mimari vurgusu yapıyor.
Bugünün ve geleceğin Türkiye’sinde Sakarya, sadece yerin değil göklerinde işgal edildiği İstanbul ve Ankara örnekleri gibi değil de, toprak-insan, sema-insan ilişkisini önceleyen bir şehirleşmeden yana gibi duruyor.
Bunun kıymetini belki bugün değil, gelecekte daha iyi anlayacağız.
Velhasıl ortada bir şey yokken nereden çıktı bunlar diyebilirsiniz. Bazen bize, insana dair hayati şeylerin farkına dergi sayfalarında varabiliyoruz.
Bu nedenle değinmek istedim.
İsmet Özel’in şu uyarısını da hatırlayalım; “Gökdelenler karşısında neyiz, ne oluyoruz, ne olmak istiyoruz? Bu sorgulamaya sırt çeviren helâk olmuştur.”
Bizde soralım: Sahi biz gökdelenler karşısında ne olmak istiyoruz?