Herkesin konuştuğu, söylediği, kulaktan kulağa fısıldamalarla daha geniş kitlelere yaydığı o yere geldi. Büyük bir kalabalık vardı. Kimi arkadaşlarıyla, kimi tanıdıklarıyla gelmişti. Kimisi de onun gibi tek başına gelmiş orada tanıştıklarıyla sohbet ediyordu. Burada toplanmış insanlardan çok ses çıkmıyordu. Sadece büyük bir uğultu vardı. Miting öncesi oluşan uğultular gibiydi. Sanki biri çıkacak, konuşmaya başlayacak ve bütün bu uğultu bitecek gibi duruyordu.
Kalabalık arasında ne yapacağını bilemedi. Ellerini önde birbirine bağlayarak etrafa bakındı. Daha sonra ellerini cebine koydu. Ondan sonra da ellerini arkada bağladı. O kadar ne yapacağını ve ne olacağını bilmiyordu ki beklerken elleri, kolları ona fazla geldi. Ona sadece oraya git bekle, insanlar ne yapıyorlarsa sen de yap zaten her şey kendiliğinden oluşuyor demişlerdi. Bulunduğu yere halk arasında mutluluk meydanı, şans meydanı gibi isimler bile verilmişti. O bu tarz ithamlara inanmıyordu ancak mahalle baskısı dedikleri o illetten o kadar bıkmıştı ki sonunda kendini buraya atmıştı.
Artık kollarına bir yer bulmuş şekilde beklemesine devam ediyordu. Önünden ve arkasından sürekli birileri gelip geçiyordu. Hala ne olacağını tam olarak bilmiyordu. O kadar uzun süre bekledi ki bakıştığı insanları sanki yıllardır tanıyor gibiydi. Gidip konuşsa kırk yıllık dostlukları varmış gibi sohbet edeceklerini hissediyordu. Beklemeyi sevmezdi ama burada bekliyordu. Neden ve niçin beklediğini ise bilmiyordu. Onu mutlu edecek olan şeyin onu bulacağını söylemişlerdi ve o da bekliyordu. Geçen zamanın onun için bir önemi yoktu. İşin sonunda mutluluk varsa beklemeye değerdi. Herkes mutluluğu aradığından mutluluğun da gelme yoğunluğu vardır, gecikmesi normaldir diye düşünüyordu. Bir yandan da eğer mutluluk gelmezse, ona buraya gelmesi için baskı yapan herkesin karşısına çıkacak ve ağzına geleni söyleyecekti. Umudunu yitirmiyor, bu kadar insanın burada toplanma sebebinin sadece bir dedikodu veya söylenti olduğuna inanmıyordu. Karmakarışık bir ruh hali içindeydi.
Büyük bir sabırla beklemeye devam ediyordu. Yerinden bile kıpırdamıyordu. Eğer bir yere giderse mutluluk da tam o anda gelirse onu bulamayabilirdi. Bazen de mutluluk geldiğinde ya meşgul olursam onunla ilgilenemezsem diye düşünceye kapılıyordu. Beklemenin etkisiyle düşünceleri dipsiz kuyu gibi olmuştu. Bu meydanın enerjisine ve bu düşüncelere iyice kaptırmıştı kendini. Sanki yıllardır buradaymış gibi hissediyordu kendini.
Hava kararmıştı. Sanki günlerdir buradaydı. Ne gelen var ne giden. Üstelik meydanda bulunan kalabalık yavaş yavaş evinin yolunu tutmaya başlamıştı. Kimisi mutluydu kimisi ise hayal kırklığına uğramıştı. O, hayal kırıklığına uğramak istemiyordu. Sonuna kadar direnip mutluluğun ona geleceğine inanıyordu. Sonrasında da evine gideceğini hayal ediyordu. Kalabalığın büyük bölümü dağıldı. Etrafta tek tük insan kalmıştı. O da bunlardan biriydi. Gözleri kapanıyordu. Yorgunluğun ağırlığı çok fazlaydı. Gücü yettiğince bekledi ve bekledi. Sonunda güçsüz düşüp yere yığıldı. Gözlerini açtı. Gerçekle yüzleşti. Mutluluk ona bu meydanda da gelmeyecekti. En azından uykumu getirdi diyerek kendini avuttu ve ellerini cebine sokarak uykulu gözlerle evine doğru yürüdü.