Pembe ceketini fıstık yeşili gömleğinin üstüne giydi. Bıyıklarını burudu ve yıllardır yaz kış yüzünden eksik etmediği güneş gözlüklerini taktı. Pembe ceketinin iç cebindeki dar aralıklı ufak tarağı ile saçını geriye doğru taradı. Tarağı tekrar iç cebine koydu, hızlıca aynada kendine baktı ve odasından çıktı. Odanın dışında iki tane simsiyah giyimli, yapılı koruması duruyordu. Onlara her zaman olduğu gibi bütün neşesi ile selam verdi. Onlar da bu selama karşılık verdiler fakat ciddiyetlerini bozmadılar.
Yılların babasıydı, kumar, uyuşturucu, kaçakçılık ve daha bilinmeyen birçok şey ondan soruluyordu. Onu ilk görenler bu nasıl mafya babası deseler de o işin ayrı, kendi hayatının ve zevklerinin farklı olduğunu düşünüyordu. Hatta bir keresinde gittiği bir toplantıda pembe ceketine laf edilmiş, ‘’Mafya babası değil şam babası’’ denmişti. Toplantıda efendiliğini bozmamış fakat toplantı bitiminde bu espriyi yapan kişiyi dünya üzerinden kaldırmıştı. Hem de öyle bir kaldırmıştı ki en ufak bir DNA’sı bile kalmamıştı.
Göründüğü kadar yumuşak, neşeli, espriyi seven, her türlü sohbeti seven biriydi fakat öteki yüzü ise bu özelliklerin tam tersiydi. Gözü kara, esip gürleyen, zor sinirlenen fakat sinirlenince de taş taş üstünde koymayan bir yapısı vardı. Çok eski yıllarda birçok düşmanını ve rakibini bu siniri sayesinde alt etmişti. Şu anda da rakipleri vardı ama eski rakiplerine göre bunlar daha cılız ve ona bulaşmak istemeyen, ondan korkan, ona saygı duyan kişilerdi. Her şeyden önemlisi bu rakipleri henüz çok gençlerdi. O artık yetmişli yaşlardaydı. Bulunduğu şehirde hatta ülkede ne var ne yoksa her şeyden haberi olurdu. Ondan habersiz herhangi bir iş yapmak neredeyse mümkün değildi.
Çocukları çok seviyordu. Özellikle kendi kurduğu yetimhanelerde yüzlerce kimsesiz çocuğu eğitim ve barınma imkânı sağlıyordu. Özellikle bu yetimhaneleri sık sık ziyarete gider çocuklarla oynar, eğlenirdi. Çocuklar da onun bu renkli giyimini, konuşmalarını çok severdi. Hatta bir gün gittiği bir yetimhanede kıyafet balosu vardı. Kıyafet balosunda bir çocuğun onun gibi pembe ceket, sarı gömlek giydiğini görmesi çok hoşuna gitmişti. O bir mafya babasıydı. Renkli kişiliğiyle, giyimiyle, tutum ve davranışıyla bilinen mafya babalarının aksine bir mafya babasıydı.
Defalarca öldürülme teşebbüsünde bulunulmuş, çatışma içerisinde yer almış, zehirlenmeye çalışılmış, en sevdikleri tarafından ihanete uğramış, serveti çalınmak istenmiş bir babaydı. Artık kendini çok yaşlanmış hissediyordu. Bütün bu olayları ve işi çeviriyordu fakat artık bu işleri bırakıp bi’ kenara çekilmek istiyordu. Onun çocuğu olmamıştı. O da bir çocuğu evlat edinmiş ve uzaktan ona bu zamana kadar destek vermişti. En sonunda kendisini ortaya çıkarma vakti gelmişti. Şu zamana kadar her hareketini takip ettirmiş ve gelişimi için ne gerekiyorsa harcamıştı. Manevi kızıyla yüz yüze geldiğinde her şeyi her detayına kadar anlattı. Ona nasıl destek olduğunu, gelişimi ve iyi bir birey olması için neler yaptığını. Sadece manevi olarak yanında olamamasının sebeplerini de anlattı ve kızına bakar her şeyimi sana bırakmak istiyorum dedi. Kızı tebessüm etti, yaşadıklarına inanamadı.
Manevi kızı aslında bir mühendisti. Bir şirkette çalışıyor huzurlu bir hayat sürüyordu. Fakat diğer tarafta da kendisine teklif edilen kolayca hayır denemeyecek bir iş ve hayat vardı. Bir süre düşünmek izin için istedi. Sonrasında da manevi babasıyla tekrar buluştu ona bu işi yapamayacağını fakat isterse hayır kurumlarına, çocuk yetiştirme yurtlarına yapılacak yardımları yöneteceğini söyledi. Baba biraz düşündükten sonra kızının bu isteğini kabul etti ve sessiz sedasız bir şekilde bütün kirli işlerden elini ayağını çekti.
Şimdilerde kızıyla birlikte ihtiyaç sahiplerine yardım ediyor, kimsesiz çocuklara ise koşulsuz destek sağlıyorlar. Fıstık yeşili gömleği ve pembe ceketiyle hâlâ herkesin önce çekindiği daha sonrasında ise çıkarsız sevilen insan olmaya devam ediyor.