Sevgili okurlar,
Geçtiğimiz hafta olduğu gibi, yazımı sizlere Türkiye’nin incisi Akdeniz bölgesinden yazıyorum..
Akdeniz, bölge itibari ile bir turizm cenneti olarak tanımlanır.
Türk işadamlarının ve yabancıların olduğu kadar, insanımızın cazibe beldesidir Akdeniz!..
Bütün mevsim çalışılır didinilir, biriktirilir Akdeniz’de tatil için..
Hayaller kurulur, dar kısıtlı bütçeleri içinde!..
Yıldızlı, görkemli, ihtişamlı otelleri bir kenara koyun, pansiyona, yıldızsız otellere, hatta bir küçük çadıra bile razı olanlarımız vardır!
Yani “ayağını yorganına göre uzatmak” mecburiyeti belimizi büker ve sevdiklerimizin tatil üzre sorularına cevap bile veremeyiz!..
Ah be para, ah be zenginlik, ah be çaresizlik, binbir hayaller içinde nereyi tercih yapabilirsiniz ki?
Akıllara hemen Bodrum gelir, Kemer gelir, Belek gelir, Kuşadası, Çeşme ve diğer turizim cennetleri gelir...
Aile reisi iseniz, bu pahlı istekler içinde, çocuklarınızın gözünü bakar, derin düşünceler içinde evet, “ayağınızı yorganınıza göre uzat ma “ mahcubiyetini yaşarsınız!..
Ah be para, ah be zenginlik, ah be çaresizlik!..
Hayaller bu ya, tatil istemleri karşısında yinede gerekeni yaparsınız!..
“Yaşasın kredili hayat” diyerek, tatil borçlanması prangalarına teslim olursunuz!
Ya devletin dinlenme kampları, ya sendikaların, ya diğer kurum ve kuruluşların imkanlarından yararlanma gayreti, hep sonuçsuz kalır bilirim!..
Ali’ye de, Veli’ye de, yetkiliye de telefon etseniz, bu gerçek değişmez!
Burası Türkiye! Burada “bal tutan parmağını yalar” misali, herkes bir köşeyi çoktan tutmuştur bile!..
Bahaneler, teraneler, yapılan düzmece ihaleler , yanan, yakılan ormanlar, peşkeş çekilen devlet arazileri, vakıf malları, paylaşılan devletin zenginliği, ele geçirilen imkan ve kabiliyetler, sizin kapınıza bir türlü uğramaz vesselam!..
Kısacası, atı alan Üsküdarı çoktan geçmiştir “bile!
uzatmayalım, sevgili okurlar, bu yaz tatile çıkıp, çıkmama konusunda tereddütlerim vardı!
Kahrolası “korona salgını” tüm dünyayı kasıp kavururken, bizim de tatil hayallerimizi yıkıp bir kenara atmıştı!
Mevsim, Hazan mevsimi” dedik ya, bir el uzandı apansız!
Telefonun ucundaki genç adam LR finans sahibi Rüstem Liman konuşuyordu;
Dostum, bavulunu hazırla, yarın Antalya’ya uçuyoruz!
Gri bulutlu, sıkkın, nemli ve “koronanın” cehenneme çevirdiği Büksel’den, bir başka “korona“ cehennemine, Türkiye’ye tatile gitmek ha!
Eşimin gözlerine baktım, “git” diyordu.
O da denizi, güneşi, kumu, dalgaları ve martıları ne çok
sevdiğimi biliyordu..
Bavullar hazır çıkıyoruz! Bekle bizi Eskişehir, bekle bizi Antalya, bekle bizi Belek...
Brüksel -Eskişehir hattında uçuyoruz! Ama düşüncelerimiz yarım yamalak! Nerede kalacağımız, nerede konaklayacağımız bile belli değil uçuyoruz sanki uçuyoruz.
Dostum, Rüstem Liman, genç yaşta yorgunluk psikolojisi ile daha öncede iki kere Türkiye’de tatile gittiğini söyledi..
“Yorgunum, kırgınım vücudum artık Brükselin bu kötü havasını kaldıramıyor, her yerim ağrıyor, hele de şu romatizmalar..”demekten kendini alamıyor!
Korona kontrolleri, uçuş güvenlik tedbirleri arasında, uçağımızda yerimiz alıyor ve Eskişehir’e doğru yol alıyoruz!
Rüstem Liman bu! Uçakta planını, programını bütün içtenlikle anlatıyor. Bak dostum; Eskişehir’e ineceğiz, otomobilimizi alacağız ve Eskişehir’de bir gece kalıp, sabahleyin Antalya’ya doğru yol alacağız..Eee Eskişehir’e gelip işkembe ve paça çorbası içmeden olur mu “ demeyi de ihmal etmiyor?
Olan bu ya aynen uygulanıyor..
Rüstem Liman’ın tercihi Antalya! “Antalya Belek olmazsa olmazı, bunca yıl, büyük tecrübeler edinmiş ve kaliteyi, hizmeti, denizin güzelliğini, velhasıl tatilin havasını ,suyunu çok iyi biliyor..
Eskişehir’den bir yola çıkıyoruz, “ dostum otel rezervasyonu yapmamız gerek, şimdi top sende” diyor.
Görev büyük, işi kotarmak uygun kaliteli bir otel ayarlamamız gerek..
hemen dostlarımızı devreye sokuyoruz ve müthiş bir telefon trafiği başlıyor..
Otel isimleri dizi, dizi alınan fiyatları, gelen teklifleri süzgeçimizden geçiyor, en iyisini tercih etmek için kafa yoruyoruz..
Ünlü hal ozanımız Aşık Veysel boşuna söylememiş, “dost dost diye nicesine sarıldım” diye!..
Bu ne güzellik dostlar?
Bu ne dayanışma ve bu ne vefa?!
İşin özü Titanik otelde karar kılıyoruz..
Brüksel Korana cehenneminden, bir başka Korana cehennemine değil, Titanik cennetini hoş geldiniz!
Sevgili okurlar,
Titanic oteli ve kompleksini bir başka yazımda sizlere anlatmak isterim. Ama bilin ki, Türkiye’de korona ile birlikte ekonomi her şeyi altüst etmiş durumda! Otellerin büyük bir bölümü kapalı, genç çalışanlarımızın büyük bir bölümü işsiz, aileler gelecekten umudunu kesmiş durumdalar!
işte bu belirsizlik, insanı, insanımıza üzüyor, kahrediyor!
Bu yıl binlerce aile korona tedbirleri nedeniyle tatile çıkamadı ve çıkmaları da, “bu belirsizlik “karşısında mümkün görülmüyor!
İç ve dış sorunlarıyla Türkiye’yi gerçekten karanlık günler bekliyor!
temenni etmeyiz ama çevremizdeki dış SORUNLAR da bu karamsarlığımızı artırıyor..
İşte bu durumda size ve bize dönük “sabredin, az ile yetinin, kanaat getirin “sözleri havada kalıyor!
Unutmayın ki, “bir taraf yerken, bir taraf bakarken, bir taraf lüks, ihtişam içindeyken” bunu nasıl başaracağız ve içimizdeki “adalet, eşitlik “ duygularını nasıl bastıracağız?
Sabır edelim, sabırdan öte biat edelim öylemi!?
Geç beyim!