Kötü Kalpli Kraliçe aynasından kendi egosunu tatmin ederken aynı zamanda aynayla dünyayı takip ediyordu.

İçindeki kötülüğü bütün dünyaya yaymak için ‘Kırık Aynalar’ büyüsü yaparak bütün aynalara yerleştirdi.

O günden beri aynaya bakan insanlar bir kısmında kendi yüzünü görürken arka suretinde Kötü Kalpli Kraliçe’nin yüzünü görüyordu. Kendi içindeki kötülüğü buluyordu.

***

Masal mı anlatıyorum?

Gerçekler bunlar! Bugün yaşadığımız dünya kötü masallarda yer alabilecek hikayeler gibi. Gerçek değil kabuslarla dolu kötü bir rüya gibi.

Sabahları uyanıp aynaya baktığımda artık sadece kendi yüzümü görüyorum. İnsanlık erdemini yitirmiş bir yüz. Sadece yaşamak, hayatta kalmak için didinen bir yüz. Aynanın tamamını kötülük kaplamış.

Aynada yansıyan suretimde insanı göremiyorum artık.

Nasıl bir insan her ölüm haberini ‘kim ölmüş?’ diye karşılayabilir?

Nasıl bir insan her yeni ölümü önceki ölümlerin ‘intikamı’ diye algılayabilir?

Nasıl bir insan bir kadın tecavüze uğradığında ‘mini etek giymiş miymiş’ diye sorgulayabilir?

Nasıl bir insan her yeni katliamı ‘bunun siyasi sonucu nasıl olur acaba’ diye irdeleyebilir?

Nasıl bir insan her bayram tatilinde ‘yine kaç kişi trafikte öldü acaba’ diye televizyonu açar ve her bayram aynı katliam yaşanmasına rağmen önlemek için yine de hiçbir şey yapmaz?

Nasıl bir insan bir cinayet haberi gördüğüne ‘kim öldürmüş değil de neden öldürmüş’ diye sorar?

Nasıl bir insan her yıl iş kazaları raporlarına bakar da durumu sadece karşılaştırır ama ölümleri önlemek için hiçbir şey yapmaz?

Nasıl bir insan sadece karşı tarafta diye toplumun yarısına ‘öteki’ gözüyle bakabilir?

***

Aynalar yansıma ve çoğu zaman da yanılsamadır. Gerçek değildir aslında aynada gördüğünüz ama genellikle yansımamızdır.

Gazetecilik için de ‘Toplumun Aynasıdır’ tanımı kullanılır. O ayna da kırılalı çok oldu. Artık medya toplumun aynası ama nasıl bir ayna? Gerçekleri yansıtan değil yanılsatan!

Sosyal medya ise toplumun en güzel aynası son dönemlerde. Toplumun sosyal medyaya nasıl yansıdığını bir görün.

Her ölüm, her acı bir başkasının sevinci…

Her zafer, her kazanım bir başkasının kini…

Herkes gömüyor ötekini…

***

Sadece Türkiye de değil üstelik. Yeni yüzyılla birlikte yaşanmaz bir hal aldı dünya. Savaş, terör, kin, nefret ve sömürü her yeri sardı.

Oysa böyle olmamalıydı dünya.

Böyle bir dünya vaat etmemişti peygamberler.

Böyle bir dünya düşlememişti ideolojilerin liderleri.

Böyle bir dünya istememişti Çiçek Çocuklar.

Böyle bir dünya için mücadele etmemişti devrimciler, reformcular…

***

Evet, ayrılık hep vardı. Evet, savaşlar hep vardı. Acılar hep vardı.

Hep iki kutupluydu bu dünya.

Ama ilk defa iki keskin kutup var artık; Sevgi ve Nefret…

Sevgiyi anlatmak hiç bu kadar zor olmamıştı.

Barışı istemek, huzuru istemek, sadece yaşamayı istemek hiç bu kadar zor olmamıştı. Ölen bir insan için üzülmek; ölen Fransız da olsa, Türk de olsa, Kürt de olsa, Müslüman da olsa, Hıristiyan da olsa, Senden de olsa, Karşıdan da olsa bir ‘İnsan’ için üzülmeyi istemek hiç bu kadar zor olmamıştı.

İki kutuplu bir dünyada yaşıyoruz artık. Bir yanda sevgi, bir yanda nefret.

Ve ne korkunç ki, nefret dalga dalga yayılıyor.