Bir sabah büyük bir gürültü ile uyandık. Aslında daha sabah olmamıştı. Hava karanlıktı. Camdan dışarı baktığımızda belirli yerlerde sanki şimşek çakarcasına aydınlanmalar oluyordu. Bu aydınlanmaların şimşek çakmasından tek farkı sarı ve kızıl renkte olmalarıydı. Her yerde kulakları sağır eden bir siren sesi duyuluyordu. O siren sesini duymak bile insanın içindeki bütün korku duygularını ortaya çıkarıyordu. Evin içerisinde bilinçsiz bir şekilde bir sağa bir de sola dolanıyorduk. Her kafadan bir ses çıkıyordu. Kimi kaçalım, kimi kalalım diyordu. Çok hızlı ve doğru karar vermek zorundaydık. Etraftaki insanlar bu konunun çözümü için bize yardımcı olmuyordu. Kimi evlerinde camdan dışarıyı izliyor kimileri ise yanına alabildiği eşyaları alıp arabasına atlayıp bir yerlere gidiyorlardı.

   Bütün bu karmaşa devam ederken sarı ışıklı ve büyük gürültü ile patlayan bombaların sesi bizim bulunduğumuz evin çok yakınından duyulmaya başlamıştı. Bu da bize artık bir karar vermemizin zamanı geldiğini söylüyordu. Kendi aramızda pek de demokratik olmayan bir soru önergesiyle birbirimize ne yapacağımızı sorduk. Gitme yönünde ortak bir karar olmasa da hepimiz evden dışarıya attık kendimizi. Yanımıza sadece elde taşıyabileceğimiz birkaç şeyi aldık. Sokaklarda bombaların patladığı yerlerin tam aksi yönüne doğru koştuk. Sokaklar, caddeler panik olmuş insan kaynıyordu. Bazı bölgelerde yangın bazı bölgelerde ise yerde hareketsiz yatan bir sürü insan vardı. O anda kaosun sesini kulaklarımızda sonuna kadar duymuş olduk. Bir yerde ben koşmayı bıraktım ve durdum. Soluk almam gerektiğini vücudum bana başımı döndürerek hatırlattı. Diğer tanıdıklarım benim önümde var güçleriyle koşmaya devam ederlerken o sırada hemen yanlarına büyük bir gürültü ile bomba düştü. Etraf toz duman oldu. Kulaklarım yüksek bir sesle çınladı. Bombanın düştüğü yerde bırakın insanları her şey yok oldu. Sanki buradan bir saniye önce insanlar geçmemişti. Bir anda her şey yok oldu. Çınlayan ve duymayan kulaklarımla avazım çıktığı kadar bağırdım. Kendimi duymuyordum. Çok bağırdım ve koluma biri girip beni bombanın düştüğü yerden uzaklaştırmak için sürüklemeye başladı. Kısa bir süre sonra kendime geldim ve yanımdakinin bir asker olduğunu gördüm. Bana nereye gitmem gerektiğini söylemişti. Ben de o panik ve telaşla onun dediğini yaptım. Söylediği yere doğru etrafa bakmadan, bilinçsiz bir şekilde koştukça koştum. En sonunda askerin söylediği yere vardığımda kendimi yere bıraktım. Ciğerlerim havasız, bedenim susuz kalmıştı. Bir asker beni yer altında sığınak gibi bir yere soktu ve ben orada bir su içtikten sonra uyuya kaldım. Belki de bayıldım, tam hatırlamıyorum. Kalktığımda ise, sığınağın içerisinde benim gibi bir sürü mağdur insanın olduğunu gördüm.

   Aradan ne kadar süre geçtiğini hatırlamıyorum, fakat tek hatırladığım artık bomba sesleri yerini ölümün sessizliğine bırakmıştı. Ölümün sessizliğini ise, aralarda duyulan silah sesleri bozuyordu. Bu arada bir şeyler içip yemiştim ve bu da beni kendime getirmişti. Kısacası ilk şoku atlatmış olmalıydım ama ben daha bunun farkında değildim. Tahminimce sığınıkta birkaç gün kaldık ve sonrasında bizi dışarıya çıkarttılar. Dışarıya çıktığımda ilk hissettiğim şey sığınağa girmeden birkaç saat önceki hayatımızın artık olmadığını ve her şeyin daha farklı olacağını o sırada anladım. Belki de savaş bitmiş insanlar ölmüştü ama hayat devam ediyordu ve en acısı da ben de bu yeni hayata ölmeyenlerle yani hayatta kalanlarla devam etmek zorundaydım.