Önce küçük bir hikaye…

Amerika’da ırkçılığın çekilmez bir boyuta geldiği yıllarda, Afro-Amerikan kökenli bir aile tenlerinin renklerinden kurtulmanın yolunu ararlar. Aile reisi kararı verir; eğer beyaza dönmenin bir yolu bulunursa siyahi olmaktan kurtulunur ve üzerlerindeki baskı sonuçlanır. Bir rivayete göre de, Mississippi Nehri’ni karşıya yüzmeyi başaran insanlar kıyıya beyaz olarak çıkabiliyormuş. Bunu denemek isteyen zenci ailesi soluğu Mississippi’nin kıyısında alır. Zenci anne ve baba çocuklarını riske atmamak için ilk önce kendileri karşıya geçmeye karar verir. Daha sonra çocuklar kurtarılacaktır. Ve mucize gerçek olur! Zenci anne baba Mississippi Nehri’nin karşı kıyısına ak-pak(!) beyaz anne baba olarak ayak basarlar.

Anne hemen babaya, ‘çocukları kurtaralım’ der. Babanın cevabı keskin ve nettir:

-          Bırak şu pis zencileri!

***

Şimdi bir fıkra…

New York Manhattan’ın doğu yakasındaki Yahudi mahallesinde, o da nesi? Bir kilise önünde küçük ama dikkat çekici bir afiş; kiliseye üye olanlara girişte 10 bin dolar para. Bunu gören iki Yahudi arkadaşın kafası biraz karışır. Bir yandan Yahudiliğe ihanet etmek var ama bir yandan da 10 bin dolar nakit paranın çekiciliği de var. Bir plan yapılır; Yahudi arkadaşın birisi Kiliseye girecek, üye olacak, parayı alacak çıkacak. Öyle ya illaki din değiştirecek diye bir kural yok. Yahudi içeri girer. Ama o da nesi, bir türlü kiliseden çıkmaz. Dışarıda kalan Yahudi telaş içersinde beklemektedir. En sonunda kilisenin kapısı aralanır. Yahudi merakla arkadaşına sorar.

-          N’oldu, aldın mı parayı?

Cevap gecikmeden yüzünde patlar.

-          Siz Yahudiler, sadece parayı düşünürsünüz.

***

Şimdi bir siyasi anekdot…

2002 seçimlerinin ardından Türkiye 22 Temmuz 2007 seçimlerine hazırlanıyor. Ve Recep Tayyip Erdoğan ilk defa Başbakan olarak meydanlarda seçim kampanyası yürütüyordu.

Seçim öncesinde mecliste bizzat Başbakan Erdoğan’ın talimatıyla bağımsız milletvekillerinin meclise girmesinin ve mecliste grup kurmasının önü açıldı. Böylelikle bugüne kadar parti olarak seçimlere katılan ve yüzde 10 barajı engeline takılan o günün HDP’sinin arka kapıdan meclise girmesi sağlandı. Seçim sonunda 21 bağımsız milletvekilini meclise sokmayı başaran o zamanın HDP’si olan DTP grup kurabiliyordu.

Bu demokratik adımı meydanlarda vatandaşa anlatan Erdoğan ise bir yandan da MHP’ye sataşıyordu. Aynen şu sözlerle; “Ben şimdi neden endişe ediyorum biliyor musunuz? Şimdi bu bağımsızlar var ya bunlar bu parlamentoya girecek, öyle gözüküyor. Eğer bu parlamentonun içine bir de MHP girerse, bu parlamentoda ben şimdi nelerin olabileceğini düşünüyorum. Biz bunların kavgalarıyla, birbirleriyle vuruşmalarıyla mı uğraşacağız, Türkiye’ye hizmetle mi uğraşacağız. Çünkü birisi bir başka uç, birisi bir başka uç.” (19 Temmuz 2007 / AA)

***

Ve son olarak bir haber…

AKP’li Burhan Kuzu, yıllar önce AKP’nin bu atmış olduğu adımı hatırlatarak HDP’nin AKP’ye şükretmesi gerektiğini söylüyor. A Haber’e konuşan Kuzu, “Demirtaş bugün sayemizde siyaset yapıyor” dedi. Kuzu, şunları söyledi: “Neyin kavgasını yapıyorsunuz, bugün Demirtaş siyaset yapıyorsa bizim sayemizde yapıyor, teşekkür etsin evvela. Buna borçlu. Leyla Zana döneminde ilk harekette, kolundan tutup götürdüler. Bugün eğer sokakta rahat gezebiliyorsa Türkiye’nin her tarafında, AK Parti’nin getirdiği demokrasi havasıdır bunlar, verilen yetkilerdir. ‘Ben Tayyip Bey’i başkan yapmam’ ettiği lafa bak, sen kimsin?” (timeturk.com / 29.05.2015 / ‘Demirtaş siyaset yapıyorsa bizim sayemizde’

Bir küçük haber daha…

Bu da Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan’dan. Akdoğan, sosyal paylaşım sitesi Twitter’daki hesabından açıklamalarda bulundu. Akdoğan; “Bazı HDP’lilerin en sevdiği söz ‘sus, konuşma’. Bizde sıfatı olanlar değil fikri olanlar konuşur. Dağdan gelip bağdakini mi susturacaklar? Bu kadar tahammülsüz, eleştiriye kapalı bir anlayış istediği kadar oy alsın demokrat olamaz. Konuşan Türkiye’ye susturucu takmaya çalışıyorlar.” (Habertürk / 09.06.2015)

***

Biraz sabır! İleri demokrasi seçim demokrasisine alışmaya çalışıyor…