Evet, ortam gergin…

Tıpkı iptal edilip yenilenen iki seçimin arasındaki gibi bir süreç yaşanacak diye korkuyorum.

Yine bombalar, silahlar patlayacak ve yine bir iktidar yetkilisi ‘bombalar patladıkça oylarımız artıyor’ diyecek ve yine ilk seçimde hüsrana uğrayan iktidar yenilenen ikinci seçimle oy patlaması yaşayacak diye ürperiyorum.

İnşallah yanılırım ama İYİ Parti binasının kurşunlanması ve olayla ilgili iktidar yetkililerinin üslubu bence pek hayra alamet değil.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, son katıldığı televizyon yayınında, Meral Akşener, Turhan Çömez’e yönelik hoş olmayan ifadeleri, iktidar cenahının Meral Akşener ve Turhan Çömez’in cevaplarıyla düştüğü durum ve durumdan vazife çıkaran bir meczubun attığı kurşun, seçim süreciyle ilgili hiç de güven vermiyor.

Sırada CHP var diye de endişelenmemek mümkün değildi ama öyle sanıyor ve umuyorum ki şu ‘kutsal ve mübarek seccadenin(!) ayakkabıyla çiğnenmesiyle değişen gündem, belki de CHP’nin kurşunlanmasına(!) gerek kalmaz.

Öyle görünüyor ki, ayarı bozulan iktidar şimdilik bu kutsal seccade olayını sakız misali çiğnemekle yetinecek...

Erdoğan’ın son televizyon programından CHP de nasibini almıştı.

CHP de, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın; “11 vilayetten Elâzığ hariç hepsini gezdim ama hiçbir zaman oralarda gerçekten muhalefetin büyükşehir belediyelerinden kimseyi göremedim” sözlerinden kaynaklanan cevap hakkını gayet yerinde kullanmış, onlar da İYİ Parti gibi gollük pası gayet güzel kullanıp topu doksana takmışlardı.

Yani onlar da verdikleri cevapla Erdoğan’ı ve iktidarı zor duruma sokmuşlardı.

İddialara, CHP adına Genel Başkan Yardımcısı Seyit Torun cevap verdi;

“İktidarda 45 günlük siyasi ömrü kalan Erdoğan, giderayak, ülkemizin kurumlarına, milletimizin birlik ve beraberliğine zarar vermeye devam ediyor. Siyasi çıkar uğruna, deprem bölgesinde partizanlık yapmaktan, milleti bölmekten çekinmiyor. Son günlerde de bir tekerleme tutturmuş, hep aynı şeyi söyleyip duruyor. Neymiş efendim; CHP’li belediyeler deprem bölgesine uğramamış. Tüm deprem bölgesini gezmiş de bir tek CHP’li belediye görmemiş. Yahu vicdanınız gibi gözünüz de mi karardı sizin? Bu millete bu acıyı yaşatan bir iktidar olarak hala ne yüzle konuşuyorsunuz? Çaresizce yalana sarılarak sorumluluktan kaçamazsınız.

Lafla peynir gemisi yürümez Erdoğan. Samimiyseniz; hodri meydan. Gelin birlikte afet illerine gidelim. Trollerinize değil, vatandaşa soralım. Kim vatandaşı çaresiz bırakmış, kim vatandaşın yanında durmuş görelim. Ama gayet iyi biliyoruz ki, Erdoğan buna cesaret edemez. Çünkü söylediği bu yalana, milletimizin de Erdoğan’ın da inanmadığını zaten biliyoruz. Kendisine şunu söylüyoruz: Boşa heveslenme. Biz, canla başla çalışan belediyelerimizin hakkını kimseye yedirmeyiz. Boş palavralara karnımız tok.

Bizim belediyelerimiz depremin ilk gününden itibaren oradaydı. Birçok ile iktidardan önce bizim belediyelerimiz ulaştı. Binlerce vatandaşımızı enkaz altından bizim belediyelerimiz çıkardı. Gözleri olup görmeyen, kulakları olup duymayanlara gerçek rakamları verelim. Belediyelerimiz, 9 bin 266 araç ve 27 bin 135 personelini bölgeye gönderdi. Her türlü insani yardım taşıyan 7 bin 55 TIR, vatandaşlarımıza ulaştırıldı.

2 milyon 925 bin battaniye, 265 bin ısıtıcı ve soba, 48 bin çadır, 1.400 konteyner, 4 milyon 500 bin hijyen paketi afetzedelere teslim edildi. 154 mobil mutfak, 163 ikram aracı, 18 mobil fırın hizmet verdi, vermeye devam ediyor. Alt yapı hizmetlerinden sağlık ve temizlik hizmetlerine kadar her türlü destek vatandaşlarımıza sunuluyor. Şu anda görevli 129 belediyemiz, yerleşik olarak hizmetlerini sürdürüyor.

Erdoğan’a tavsiyemiz şudur; vatandaşa anlatacağın yeni bir hikâye kalmadı. Artık yalan söylerken bile tekrara düşüyorsun. Günlerdir aynı cümleleri tekrarlayıp duruyorsun. Şurada 45 günün kaldı ve bu iktidardan gideceksin. Yalan siyasetinden sana da bu ülkeye de fayda gelmez. Artık bu milletin midesi de sizin yalanlarınızı kaldırmaz.”

Herkes biliyor ki iddialar asılsız, karşılığında CHP’nin cevabı yerindeydi. Bu yerindelik de haliyle iktidarın sinirlerini zıplattı.

CHP de karşılığını misliyle alacaktı ama dediğim gibi belki de ‘kutsal seccade’ olayı imdatlarına yetişti.

Bu olaya da değineceğiz elbet de şimdilik bir fıkra ile açılışını yapıp arkasını sonraya bırakalım.

Fıkra çoğunuzun malumudur;

Sözde kabadayı ve köyünde herkesin korktuğu bir vatandaş günün birinde bir saldırıya uğrar. Kendi deyimi ile çok kalabalık bir grup sahte kabadayıyı temiz bir şekilde dövdükten sonra, donuna kadar da soyarak ortada bırakırlar.

Bizim sahte kabadayı öylece anadan üryan ve sadece üzerinde silahının kılıfıyla köyüne döner.

Çevresinde toplanan kalabalığa olayı şöyle der; “Çok kalabalıktılar evet ama eğer silahımın kılıfına da dokunsalardı, işte o zaman ben onlara sorardım!”

Bu fıkrayı şu kutsal seccade olayına bağlayacak olursak;

Bu ülkede ‘bakara-makara’ sözleriyle Kuranı kerim ve ayetlerle dalga geçildi.

Bu ülkede kutsallarımız pasta haline getirilip afiyetle yenildi.

Bu ülkede, bu ülkeyi yönetenler haşa peygamberle eş tutuldu, şirke sapıldı.

Bu ülkede mukaddes dinimizin pek çok değerleri, bizzat iktidar kanadınca çiğnendi.

Bütün bunlara ses çıkarmayanlar için yaşanan şu ‘kutsal seccade’ konusu ancak ve ancak kılıftan ibarettir.

Fıkradaki gibi, donu gömleği alınırken sesini çıkarmayan sahte kabadayıların sadece kılıfa sarılmaları misali söz konusu kılıf, bütün bu yaşananlara sesini çıkarmayanların kılıfı olarak kullanılmaktadır.

Bilmem anlatabildim mi?!