Çok uzaklardan yazıyorum. Gidemez denilen bir yerden. Cesaret edilemez denilen bir köyden. Karşısında deniz, gökyüzünde güneş, havası temiz ve solunabilir olan bir yerden yazıyorum. Aslında hepinizin buraya bir kere de olsa gelmişliğiniz vardır . Kiminiz de her sene geliyorsunuzdur . Buranın ne kadar güzel, sessiz, huzurlu olduğunu bilirsiniz. Gerçi bilmeyebilirsiniz de çünkü yılın üç yüz altmış beş gününün sadece yedi gününde tatil için buraya geliyorsunuz. Geldiğinizde de şehrin kalabalığını ve stresini bagajınızda getiriyorsunuz. Yedi gün burası için yetmez, yetemez. Sizin güzel dediğiniz şeyler görünen kısmın sadece yüzde biri.

Buraya taşınmayı düşündüğüm zaman bana yapamazsın demişlerdi. ‘’Nasıl geçineceksin?’’ demişlerdi. Şehirde nasıl geçiniyorsam öyle, dedim. Güldüler . ‘’Şehirde kazandığınla orada kazandığın bir olacak mı?’’ dediler . Gerek yok dedim. Üç beş geçinirim dedim. Oranın huzuru yeter dedim. Gelin dedim. Yine güldüler . Böyle düşündüğüm için aykırı oldum. Oysa sadece onlarla birlikte buralara gelmek istiyordum. Onlar klima kokan havaları seçtiler , ben ise yosun kokan bu sahili.

‘’Gidersen görüşemeyiz.’’ dediler . Siz gelirsiniz dedim. Yine güldüler . Aslında kendi çaresizliklerine, kendi cesaretsizliklerine güldüklerinin farkında değillerdi. Ben sadece sessizlik, huzur ve doğa istedim. Karar vermesi zordu ama yaptım.

Bir gün apartmanımın önüne bir kamyonet gördü herkes. Şaşırdılar .

‘’Nereye?’’ dediler .

‘’Kafamda bunca yıldır kurduğum, yaşamak istediğim yere gidiyorum.’’ dedim.

Taşınıyordum, hazırlanmıştım. O sahneyi gördüler ve ona bile inanmadılar . ‘’Yapamazsın oralarda’’ dediler . Güldüm. Orada hava yok muydu? Yiyecek bir şeyler ya da su yok muydu? Ya orada yaşayan insanlar nasıl yapıyorlardı? Damarlarımıza bağlanmış sabah işe gidip gece belli olmayan bir saatte eve gelmek. Biraz para kazandığını zannedip markete gittiğinde aslında ben bir şey kazanmıyormuşum olayının farkına varmak. Şehrin kalabalığında sabrını, trafiğinde ise aklını kaybetmek. Aslında bir saniye bile bu şehirde yaşayamazken nasıl uyuşturulduysak bu hayatın bağımlısı olduğumuzun farkına varmak. Sakin bir hayatı görünce de ‘’Yapamazsın’’ diyorduk. Ama ben yaptım. O kamyonete doldurduğum birkaç eşya ile geldim buralara.

İlk zamanlarda çok garipsedim. O kadar sessiz, bir o kadar da huzurlu bir yer . Sonrasında alışmaya başladım. Önce şehir hayatında alıştığım hızlı yürüme huyumdan vazgeçtim. Çünkü bir yere yetişmem gerekmiyordu. Yetişmem gerekse bile en uzak gideceğim yer beş dakika yürüme mesafesindeydi. Sonra nefes almayı öğrendim. Şehirde oksijen olmadığı için nefes almadığımı fark ettim. Burada derin derin nefesler alıyordum. Sonra yediğim sebzenin ve meyvenin tadı olduğunu fark ettim. Suyun berrak, gün batımının güzel hatta gökyüzünün de masmavi olduğunu burada daha da iyi anladım.

İnsan zaten bu dünyaya çok anlam yüklememeli. Ne diye sağa sola koşuşturuyorlar ki? Yaptıkları işlerle, kendilerine yarattıkları yoğunlukla gezegeni kurtardıklarını mı düşünüyorlar? Ya da neyden kurtarıyorlar? Burada anladım huzuru, burada öğrendim nefes almayı, burada gördüm renklerin ve doğanın güzelliğini ve buradan yazıyorum ‘’Yapamazsın’’ diyenlere, ben bir şey yapmıyorum. Yiyorum, nefes alıyorum ve yaşıyorum…