Ödevler, sabah erken kalkıp okula gitmek, dilediğim kadar sokakta oynayamamak, her istediğimin alınmaması, söylediklerimin dikkate alınmaması hatta bir şey yapmak istediğimde karşıma çıkan yaş problemi gibi zorlukları çektiğim bir yaştaydım. Dokuz yaşımdaydım. Onu çok sevmiştim. Ona o kadar âşıktım ki; evliliğe karşı olmama rağmen onunla evlenirdim. İşte aşk böyle bir şeydi. Mantığınla düşündüğün her şeyi yok edip sana farklı şeyler düşündürüp hissettirirdi. Dokuzuncu yaşımın getirdiği bütün yorgunluk ve hayatın yoruculuğunun yanında bu hissiyat bana çok iyi geliyordu. Her şeyi yapmıştım onun için. Kantin sırasında ön sıralara aldırdım onu, okul çıkışında evine kadar yürüyerek eşlik ettim, çantasını taşıdım, onun için aldığım özel kalemtıraşlarla kalemlerini açtım, daha bir sürü şey…

Bütün bunların ardından onun da bana ilgisi olduğunu düşünüyordum. Hatta bir adım ileriye gitmek gerekirse onun da bana âşık olduğunu düşünüyordum. Herhangi bir okul gününde kantine inmiştim. Teneffüs zilinin çalmasına birkaç dakika vardı. Kantinde sıra olmasın diye öğretmenimden tuvalete gidiyorum diye izin istemiştim. Hemen kantine gitmiştim. Ona özel birkaç şey aldım. Kantinin en güzel masasını onun için tuttum.

Zil çaldı. Herkes koşa koşa kantine geliyordu. Ben ise masada bütün heyecanımla oturuyor ve onu bekliyordum. Onu kantine girer girmez yakalamak, ona seslenmek için kantin kapısından içeriye giren herkesi dikkatle izliyordum. Hâlâ gelmemişti. Arada sırada masama oturmak isteyen arkadaşlarım geldi. Onları kovdum. Özel bir misafirim vardı ve bu masaya ancak o oturacaktı.

Uzun teneffüs bitmek üzereydi ve o hâlâ gelmemişti. Ben de beklemeye devam ediyordum. Elbet gelecek diyordum kendi kendime. Ders zilinin çalmasına birkaç dakika kala o, bütün güzelliğiyle kantinden içeri girdi. Kantinden içeri girmesiyle benim atmakta olan kalbim daha da hızlandı. Ellerim titriyordu. Ona seslenmek üzereyken yanında birisini gördüm. Okulun en şişman, en kaba hatta en kavgacı kişisiyle birlikteydi… İlk görüşte zorla onu yanında tutuyor diye düşündüm. Sonra cesaretimi topladım ve dayak yemeği bile göze alarak yanlarına gittim. Ona kızı rahat bırakmasını söyledim. O da beni hafifçe itti ve dinle dedi. Gözümü bu kaba çocuğun üzerinden ayırıp onun güzel yüzüne ve gözlerine çevirdim. Bu anda ışık hızında yolculuk yapmış gibiydim. Bu kaba çirkin adama bakarken bir anda onun güzel yüzüne bakmaya başladım ve söze girdi. Ben seviyorum, onunla mutluyum kelimesinin ardında dokuz yıllık ömrümün en ne yapacağımı bilmediğim ve en kararsız kaldığım dakikalarını yaşadım. O, bu kaba çocuğu seviyordu ama neden? Dokuz yaşımın verdiği zorluklar yetmiyormuş gibi bir de bu zorluğu sırtlanmak zorunda kaldım. Acaba kaba çocuk benden daha fazla mı harçlık alıyordu? Orasını bilemem.