BİZ HEP IRKÇIYDIK ZATEN! Bu bir örtülü işgal diyorsun. Seni gidi ırkçı! Bu bırakın sessizini, apaçık, göz göre göre bir işgal diyorsun. Seni gidi ırkçı!

Siz ABD ve AB’den aferin ve para alacaksınız diye ülkemizin geleceğini, birliğimizi, dirliğimizi bozamayız diyorsun. Seni gidi ırkçı!

Biz yıllarca başımıza açtığınız Kürt gailesi ile uğraşıyoruz, bir kırk yıl da bu mültecilerle uğraşamayız diyorsun. Seni gidin ırkçı!

Bu ilk değil ki… Biz yıllardır ırkçıyız.

s1

Birileri muhterem hocamız diye popo yalarken, bakın bu işin sonu kötü olacak derken de biz ırkçıydık.

Bu açılım süreci çarşafa dolayacak, canımız yanacak derken de biz ırkçıydık.

Şu tarikatları, cemaatleri kontrol altına alın, bakın sonumuz kötü olacak derken de biz ırkçıydık.

Peki ne oldu?

Hangi konuda haklı çıkmadık? Açılım mı? Fetö mü? Cemaatler mi?

Hoş haklı çıktık diye övünmüyor, bu millete ödettiğiniz bedeller yüzünden dizimi döğüyoruz ama ne çare!

Şimdi yine ırkçıyız!

Çözüm sürecinde olduğumuz kadar ırkçıyız!

O gün de, sürece karşı çıkanlar, bu sürecin ülkeye böleceğine, iç savaşa sürükleyeceğine, daha çok kardeş kanı döküleceğine inananlar olarak ırkçıydık, bugün de…

Biz sizin tabirinizle o gün de kandan belenenler, morg bekçileriydik, bugün de…

s2

Siz, artık anaların ağlamayacağı bir düzen kurma, sözde ret, inkâr ve asimilasyon politikalarını ortadan kaldırma, barışı sağlama, terörle mücadeleye ayrılan milyarlarca doları ekonomiye ve insanımıza aktarma masalları anlatırken de biz ırkçıydık!

Sonuçta masa devrildi, sizin barış süreci 'barış zamanı' tıpkı asfaltın altına yerleştirilen bombalar gibi kucağınızda patladı.

Sur, Nusaybin, Cizre gibi bölgelerde gerçekleşen meskûn mahal operasyonlarında 800'den fazla şehit verdik…

s3

15 Temmuz’a hiç girmiyorum ile, ünlü komedyen Cem Yılmaz’ın dediği gibi ‘aile içi kavga biz karışmayalım.

Hiç akıllanmadınız ki şimdi de benzer bir süreci yaşıyoruz…

Servet Avcı’nın dediği gibi; Sığınmacılar sorunun tıpkı çözüm süreci gibi bir millî güvenlik sorununa dönüştüğüne inanan ve devletin acil tedbir almaya zorlayanlar 'ırkçılık'la suçlanıyor… Sanki önceki tecrübe yaşanmamış gibi, büyüyen felaket, 'insanî' veya 'dinî' kılıflar bulunarak hafifleştiriliyor, 'erken uyarı sistemi' gibi çalışan millî refleks ise 'ırkçılık' suçlamasıyla mahcup hale itilmek, dışlanmak isteniyor…

Adeta dün çözüm sürecinde çuvallamamış, devleti uçurumun kenarına sürüklememiş gibi davranan irade, bugün gerçek tehdidi sütre gerisine itmek için olmayan tehdidi pazarlayarak, 'ırkçılık' üzerinden baskı kurabileceğini hesaplıyor…

O yüzden tekrarlayayım: Dün PKK'yla kurulan o lânetli çözüm sürecine 'iktidar dışından' destek verenlerin, neredeyse tamamının, bugün 'sığınmacılar' üzerinden gerçekleşmekte olan 'örtülü işgal'e destek veriyor olmaları tesadüf müdür?

Bu konunun müttefikleri, dün, sürecin yanlışlığını savunanlara 'ırkçı' diyorlardı, bugün ise sığınmacı politikasını eleştirenlere… Zaten yıpratılması gereken hedef aynı: Millî devlet, millî kimlik!..

Buna izin vermeyeceğiz…

Şimdi bize yeni bir yafta eklendi.

Irkçılık yetmedi bir de de Soroscu olduk iyi mi?

Tıpkı fetöcü gibi sihirli bir kelime… Toplumun yarısından fazlasına sorsanız bilmez Soros kim, Sorosçu olmak ne? Ama dediğim gibi sırlı ve sihirli bir yafta. İktidarın yahu bu nedir bunu bir araştıralım denildiğinde ütünü örttüğü ama birilerine çamur atmakta kullandığı yaftalardan birisi…

Benim gibi ırkçıların hiç irisinin Sorosla yan yana gelmişliği, fotoğraf çektirdiği yok. Ama sizin boy boy var üstelik.

Bize Soros projesi diyorsunuz ama projenin tam göbeğinde olan da sizsiniz üstelik.

s4

Mehmet Ali Güller yazdı;

George Soros, kurucusu olduğu Açık Toplum Enstitüsü’nün faaliyetleri ve sığınmacı sorunuyla ilgili temaslar için Kasım 2015’te Türkiye’ye gelmişti. 8 Kasım 2015’te WSJ’den Emre Peker’in sorularını yanıtlayan Soros iki mesaj vermişti:

“1- Sığınmacılar Türkiye’de kalmalı, bu daha ucuz ve verimli çözümdür.

2- Avrupa’ya giden mültecileri Türkiye’de durdurmak için işbirliği şart ve başta Almanya Başbakanı Angela Merkel olmak üzere Avrupalı liderler bu işbirliği için istekli.”

Soros’un bu mesajından dört ay sonra, AKP hükümeti ile AB arasında, 20 Mart 2016’da “yeni düzensiz göçmenlerin geri kabulü” anlaşması imzalandı. Bu imzayla birlikte, Türkiye’den Avrupa’ya çeşitli yollarla geçen sığınmacılar, 4 Nisan’dan itibaren Türkiye’ye gönderilmeye başlandı!

Soros’un mesajı ve Merkel’in liderliğindeki AB’nin AKP’yle imzaladığı bu anlaşma sonrası, Türkiye iki yönlü sığınmacı akınına uğradı: Hem Suriye’den Türkiye’ye gelişler devam etti hem de Türkiye’den Avrupa’ya geçenler yeniden Türkiye’ye gönderildi. Böylece Soros’ların, Merkel’lerin isteğiyle AKP hükümeti Türkiye’yi Avrupa’nın önünde bir “tampon ülke” haline getirdi.

Önceki yazımda dikkat çekmiştim. AKP hükümetinin Başbakanı Binali Yıldırım da Soros’un işaret ettiği ve Merkel’in imzalattığı bu anlaşmadan sekiz ay sonra, 24 Kasım 2016’da TRT’de şöyle diyordu: “Türkiye olmasa, akın akın mülteciler Avrupa’yı istila edecek.”

Soros, “Sığınmacılar Türkiye’de kalmalı, Avrupa’ya geçmemeli” diyerek liderlik ettiği “açık toplum” anlayışının gerçekte ne olduğunu ortaya koyuyordu: Avrupa, sığınmacı Suriyeliler için “açık toplum” değil ama Türkiye sığınmacı Suriyelilere “açık toplum” olmalı...

Kendine “demokrat yazar” Nagehan Alçı ve benzerleri, çok sevdiği ve işbirliği yaptığı Sorosçuları yıllarca Türk toplumuna “demokrasi, insan hakları, özgürlükçülük” savunucuları olarak pazarlayıp durdular. Bizler ise kısıtlı imkânlarla bunun bir büyük yalan olduğunu anlatmaya çalıştık. Soros’un açık toplumculuğu, pratikte, eski sosyalist ülkeler başta olmak üzere bizimki gibi kamuculuğu bir şekilde hâlâ sürdüren ülkeleri, toplumları dizginsiz bir şekilde neoliberalizme açma işiydi.

Bu bakımdan 3 Kasım 2002’de Soros’ların, Bush’ların desteğiyle daha bir yıllık parti olan AKP’nin sandıktan tek başına iktidar olarak çıkarılması, aslında Gürcistan ve Ukrayna’dan bile önceki, ilk Turuncu darbeydi! 

Nitekim Soros’un Açık Toplum Vakfı’nın Türkiye şubesi de tam bu süreçte, 2001’de faaliyete geçti!

Evet, Sorosçuluk, toplumları neoliberalizme açma işidir ve bu nedenle en Sorosçu olan da AKP iktidarıdır: 2013’te 42 milyar dolarlık Sorosçu olan bu iktidar, 9 yılda üstüne ekledi ve 2022’de 63 milyar dolarlık Sorosçuluk mertebesine yükseldi!

Bir de değerli ağabeyim, üstadım Arslan Bulut’un tespitlerine bakalım;

Suriyeliler, Afganlar, Pakistanlılar ve Afrikalıların bir proje çerçevesinde Türkiye'ye yönlendirildiğini görmeden sorunu tartışmak, akıl dışı bir tutumdur. Konuyu "ensar-muhacir" diye ortaya koymak veya "din ve soy kardeşlerimiz" söylemiyle izah etmek ise halkı yanıltmaya çalışmaktır. "Muhacir" denilen insanlar Nedim Şener'in de hatırlattığı gibi Türkiye'ye değil esas olarak Avrupa'ya gitmek istiyordu. Onları Türkiye'de tutan AB ile geri kabul anlaşması yapan iktidardır... Son olarak Suriyelileri bayram için bile ülkelerine göndermediler! Neden acaba? Giderler de bir daha dönmezler diye mi? Suriyelilerin varlığına neden ihtiyaç duyuluyor?

Suriyelilerin Türkiye'ye sürülmesinin görünürdeki birinci sebebi, ABD'nin Suriye'nin kuzeyinde boşaltılan topraklarda, Irak'ın kuzeyinde olduğu gibi kendi güdümünde bir devlet daha kurmak istemesidir... İkinci sebep de ABD'nin Türkiye'yi istikrarsızlaştırmak istemesidir. 

Afganlılar da ABD projesiyle Türkiye'ye geliyor? Üstelik gelenlerin Türkiye'de tutulacağını resmen açıklamışlardı... Her ne kadar Türkiye bunu reddetse de İran sınırından kitleler haline gelenlerin engellenmemesi, Suriye sınırından sonra İran sınırından da mayınların temizlenmesi, iktidarın ABD'ye tepkisinin danışıklı olduğunu göstermektedir.

Pakistan ve Somali'den gelenlerin kabulü de iktidarın ideolojik hedeflerine harfiyen uygundur. Nedir bu ideolojik hedef? Türkiye'yi 2023 yılına kadar dönüştürmek! Bunu da kendileri açıklamıştır.

Dönüşüm için nüfus yapısının değiştirilmesi gerekiyor?

Ne olacak dönüşüm ile? Burada, Arapçanın neredeyse resmî dil haline getirilmekte olduğunu ve iktidarın, kuruluş felsefesine karşı açtığı savaşta epey yol aldığını görmek gerekir...

ABD'nin Büyük Orta Doğu Projesi'yle iktidarın Türkiye'yi dönüştürme projesi birbirini tamamlar niteliktedir. "Yeni Osmanlı" deseler de "Müslüman Kardeşler Enternasyonali" deseler de hedefin Türkiye Cumhuriyeti'ni dönüştürmek olduğu ortadadır.

Türk kamuoyu, Suriye sınırındaki mayınlı şeridin, 49 yıllığına bir İsrail firmasına verilmek istenmesiyle başlayan sürecin kendi varlığına yönelik bir yıkım projesi olduğunun farkındadır. "Türkiye devleti güçlüdür" edebiyatı ise bu tehdidin yok sayılmasına hizmet eder... 

Deutsche Welle ise "Hatay'daki Suriyeliler: Geri dönmek istiyor mu?" başlığı altında "Hatay'daki Suriyeliler savaş bitince ülkelerine dönmek istiyor. Yerel halk ise 'Hatay elden gidiyor' söylemini inandırıcı bulmuyor. 'Hatay elden gidiyor' gibi bir durumun hiçbir zaman olamayacağını söylüyorlar." diye bir haber yaptı... Sipariş üzerine yapılmış, Almanya'nın bu konudaki siyasi çıkarlarına uygun bir haber yani... 

İçişleri Bakan Yardımcısı İsmail Çataklı'nın açıkladığı resmî rakamlara göre Türkiye genelindeki toplam sığınmacı sayısı, 4 milyon 82 bin 693. Sığınmacıların içindeki geçici koruma altındaki Suriyeli sayısı ise 3 milyon 762 bin 686.

s5

Çataklı, İdlib, Zeytin Dalı, Fırat Kalkanı ve Barış Pınarı bölgelerinde 6 milyon, sınırın İran tarafında da 2 milyon olmak üzere toplam 8 milyon göçmenin stabil halde tutulduğunu da kaydetti.

 "Türkiye'deki sığınmacı sayısı" diye verilen rakamlara, iktidarın enflasyon oranı konusunda verdiği rakamlarda olduğu gibi güven duyulmuyor!

Çünkü referandum oylaması yapılırken kural değiştiren ve mühürsüz oyları geçerli sayan bir ülkede iş bittikten sonra "Atı alan Üsküdar'ı geçti" denilebilir! 

7 Haziran seçimlerini kaybettiği halde, 1 Kasım'da seçimi tekrarlayan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerini de hiçbir sebep yokken bir defa daha yaptıran bir zihniyet söz konusudur.

Sorunların temelinde, iktidarın her konuda ideolojik kararlar vermesi vardır...