Telefon çaldı…

Açmak için elini uzatırken bilemezsin ne için arandığını; karşı yanda kim var, ne söyleyecek, hangi yalanı ya da yanılgıyı sana aktaracak, hangi gerçeği duyuracak?

Bilemezsin!

Yine öyle oldu; arayan, politika çevrelerinde dolanan bir tanıdık:

-Nasılsın?

-İyiyim.

-Gazetelerde Büyükşehir Başkanı Zeki Toçoğlu haberini okudun mu?

-Okudum.

-Ne dersin?

-Bazı mahalle muhtarları ve mahalle ileri gelenleriyle toplantı yapmış.

-Haberi boş ver fotoğraflara bak sen!

-Ne var?

şler kızışıyor görmüyor musun?

***

Bizim tanıdık, fitne fücurluğun peşinde miydi, yoksa inandığı gibi mi konuşuyordu bilemedim…

Toçoğlu’nun yaptığı toplantıyı, Ersin Taranoğlu’nun Karasu ve Geyve’de düzenlediği toplantılarla karşılaştırıp yorumluyor, fotoğraflar üzerinden katılımcıların vücut dili uzmanlığına soyunuyordu:

Sonuç:  Toçoğlu, rahat;  A. Sefer Üstün, mutlu;  Ahmet Gürsoy’un kollarını göğsünde sarmalaması ilişkisini gizleme ihtiyacını gösteriyor; Erol Aydın’ın geriye yaslanması kendini koruma çabası; Hüsnü Gürpınar’ın masa üstünde ellerini kavuşturması gönülsüzlük; Aydın Sarı’nın duruşu kararlı bir dostluğun ifadesi…

Günümüz siyasetinin şifrelerini çözmek için demek ki vücut dili uzmanı olmak gerekiyor!..

***

Telefonu kapattıktan sonra düşündüm…

Sabah izdivaç programları, öğle yemek programları, gece komplo içerikli dizilerle, bağlamından kopartılan siyasal uygulamalar, toplumda düşünce ekseninin kayması etkisi mi oluşturdu…

Ya da keçileri mi kaçırdık?..

***

Vaziyete bakılırsa durum vahim!..

Bize bir vücut dili uzmanı değil, ruh doktoru gerekli, içimize işlemiş vesvesenin tedavisi yolunda bir şey yapmak gerek…

Ama içimize işlemiş vesvese dışavurumda ikiyüzlülüğe dönüşmüş olduğu için hekimlerin bir çok hastalığı birden tedavi etmesi zor!..

***

Bu yazıyı bir fıkrayla bitirelim:

Adamın biri gündelik yaşamdaki olumsuzluklardan bahsederek:

-Böyle giderse dünyanın altı üstüne gelecek, demiş…

Kendisini dinleyen Bektaşi yanıtlamış:

-Gelsin imanım, şu hale bak, belki altı üstünden iyidir…