Her gittiğim yerden sonra aynı yere dönüyorum. Bazı zamanlar hiç gitmek istemiyorum bazı zamanlar ise koşa koşa gidiyorum. Yoğun ve stresli bir günün ardından kendimi eve bırakmak istiyorum. Hiçbir şey yapmadan oturuyorum veya ev içerisinde gerekli gereksiz birçok iş yapıyorum. Ev içerisinde dinlenmek hiçbir zaman bana yetmiyor. Aynı zamanda ev içerisinde çalışmak da. Aslında bir ömrü evde geçiriyorum. İşe gitmek, dışarıya çıkmak gibi aktiviteleri yapsam da günün çoğunluğu evde geçiyor. Hele bir de akşam olduğu zaman kendimi yatağa atmak var ya… İşte diyorum hayat bu, evim burası.
Kendimi özgür hissediyorum. Yalnız kalmanın huzuru, evde olmanın rahatlığıyla ödüllendiriyorum kendimi. Canım çok fazla sıkıldığı zaman ise arkadaşlarımı çağırıyorum. Gülüyoruz, yiyoruz, içiyoruz. Yalnızlığımı ve sıkıntımı rafa kaldırıyorum bu dakikalarda. Evde olmanın rahatlığıyla arkadaşlarımla daha kaliteli zaman geçiriyorum. Onları uğurladıktan sonra bazen hemen evi topluyorum bazen de toplama işini sabah bırakıyorum. Bu zamanlarda böyle bir karar verme rahatlığına sahip olmanın bile lüks olduğunun farkına varıyorum. Bu lüksü sonuna kadar kullanıyorum.
Zamanı gelince evden uzaklaşıyorum. Tatil ihtiyacım geliyor örneğin. Farklı yerler görmek, gezmek, denize girmek. Belki bir hafta belki bir haftadan da fazla. Sonrasında evin özlemi çöküyor üstüme. Özellikle tatilin son günü bir an önce evime dönmek istiyorum. O çok eğlendiğim, mutlu olduğum tatilin bir an önce bitmesini istiyorum. Kilometrelerce yolun bir çırpıda geçmesini ve kendimi eve atmak istiyorum. Yeni haftayla ilgili planlar kuruyorum kendimce, ev hakkında düzenlemeleri ve yapacaklarımı düşünüyorum. Anlayacağınız kilometrelerce yolu sadece evim için dönüyorum çünkü dönecek bir evim olmadan tatil olmayacağını veya uzaklaşma olmayacağını çok iyi biliyorum.
Ev için çok basit ve bana göre kaba tabirler duyuyorum. Dört tarafı duvarla çevrili, içerisinde oturulabilen alan diye. Bu beni çok üzüyor eve bu kadar basit bir tanım yaparak onu haksızlığa uğrattığımızı ve ona gereken değeri vermediğimizi düşünüyorum. Bu düşünceye kapıldığımda da bir evimin olmadığını hayal ediyorum. Ne yapardım? Nereye giderdim? Onların tabiriyle ben bu dört duvar arasında anlaşılmaya çalışmıyorum, kendimi bir şey için veya birilerine kanıtlamaya çalışmıyorum. Kalabalık insan toplumunun arasında en özgür olduğum, en ‘ben’ olduğum yeri sevmemek ne mümkün? Ev, bence insanın kendini yenilediği, dinlendiği, geliştiği hatta kendinin geleceğiyle ilgili kararlar aldığı yerdir. İnsan hayatında bu kadar öneme sahip başka yer var mıdır ben bilmiyorum.
Gençken ben de eve girmek bilmiyordum. Evi sadece yatılan yer olarak görüyordum, fakat yaşım ilerledikçe evime daha farklı anlamlar yüklediğimi ve her şeyden önemlisi benim ona çok ihtiyacım olduğunun farkına vardım. Evde daha fazla zaman geçirmek, daha kendime yönelik yatırımlar yapmanın ne kadar hoş olduğunun farkına vardım. Her geçen gün bu farkındalığım için kendimi tebrik ediyorum. Ne yaparsam yapayım, nereye gidersem gideyim dönüp dolaşacağım yer burası, yani kendi evim.