Mahalle sakinlerinden biriydi. Her gün aynı saatte evden çıkar ve bir yerlere giderdi. Kimse nereye gittiğini bilmiyordu. Sorma ihtiyacı da hissetmiyordu. Ne iş yapar, kimdir, neyin nesidir kimse bilmez. Sabah selam verirler, akşam gittiği yerden evine dönerken yine selamlaşırlar, o kadar. Çok gizemli bir hali vardı. Giyimi, yürüyüşü, sesi, hatta tavırları bile. Mahallede yaşayan çocuklar bir gelenek gibi o evden çıktığında onun peşine takılırlardı. Kimi bağırarak onu korkutmaya çalışır kimi de etrafında koşarak dönerdi. O, çocukların bu yaptıklarını, söylediklerini görmezden gelerek gideceği yere doğru yürümeye devam ederdi. Tepkisizdi. Zaten ileride çocuklar peşini bırakırdı. Çocuklar ailelerine bu adamın kim olduğunu sorduklarında ise bir cevap veremezlerdi. ‘’Adamın biri.’’ deyip geçerlerdi. Bazı aileler ise, ‘’Delidir o, deli.’’ diyerek geçiştirirlerdi. Bu bilinmezlik ve gizem sayesinde de çocukların ilk hedefi olmuştu.
Günlerden herhangi bir gün yine gittiği yerden eve doğru yürüyordu. Sokakta oynayan çocuklar onu görünce hemen oyunlarını bırakıp yanına gittiler. Her zamanki gibi dalga geçtiler, etrafında dönüp durdular. Her şey sıradan ve olduğu gibi giderken çocuklardan bir tanesi ‘’Sen deli misin?’’, ‘’Deli, deli’’ diyerek bağırmaya başladı. O, bu sözü duyduktan sonra olduğu yerde durdu. Daha önce hiç yapmadığı bir şeydi bu. Ona deli diyen çocuğa baktı ve ‘’Hayır, ben sizin göremediğiniz, havada uçan şeylerin avcısıyım. Sizleri koruyorum. Aileleriniz size bunları mı öğretiyor? Ne kadar ayıp. Sizlere yakıştıramadım.’’ diyerek yürümeye devam etti. Çocuklar bir an duraksadıktan sonra dalga geçmeye devam ettiler. Bu sefer dillerinde bağırarak söyledikleri ‘’Uçan yaratıkların avcısı geliyor.’’ cümlesi vardı. Mahalleli bu duruma çok şaşırdı. İlk defa kendilerince acaba akıl sağlığı yerinde değil mi sorusunu sormaya başladılar. Dedikodu bu, bazen arabadan, bazen uçaktan bile hızlı şekilde yayılabilir. Bu dedikodu da bütün mahalleyi sarmıştı. Artık herkes ona şüpheyle bakıyordu. O, bu dedikodulara, bu bakışlara aldırış etmiyordu. Aynı saatte evden çıkıp aynı saatte evine dönüyordu. Tepkisiz ve sessiz bir şekilde.
Dedikodular ve söylentiler artık mahalleliyi iyice meraklandırmıştı ve mahalleli artık ona kim olduğunu ne olduğunu sormak için onun karşısına çıktı. O ise bu sorulara karşılık çocuklara verdiği cevabı verdi. Mahalleli şaşırdı. Kendi aralarında kesin deli tanısı konuldu. Yolundan çekildiler. Çocuklarına onun yanına gitmemelerini tembihlediler. Kendilerince çocuklarını ondan uzak tutunca tedbir almış olacaklarına inandılar.
Güneşin battığı herhangi akşamlardan birinde mahallede çok büyük bir gürültü koptu. Kimi savaş başladığını sandı kimi ise bir evin çöktüğünü düşündü. Herkes camlara koştu. Görünürde hiçbir şey yoktu. Her şey yolunda görünüyordu. Bir müddet sonra aynı gürültü bir daha duyuldu ve bu sefer çok şiddetliydi. Mahalleli her yere baktı ve sonunda onun evinde yangın olduğunu gördü. Hemen itfaiye, polis ne kadar yetkili yer varsa arandı, haber verildi. Bu sırada o da balkona çıktı. Elinde bir cisim vardı. Sağa sola savuruyordu. Sanki karşısında biri veya bir şey varmış ve savaşıyormuş gibi. En sonunda evden bir patlama sesi daha duyuldu. O, son kez elindeki nesneyi karşısında biri varmış gibi salladı ve en sonunda da sanki birinin üstüne atlıyormuş gibi balkondan atladı.
Polis ve itfaiye yaptığı incelemelerde yangının neden çıktığını bulamadı. ‘’Uçan yaratıkların avcısının’’ ise dumanlardan kaçmak için panik halinde balkondan atladığı rapor edildi. İşin aslını kimse hiçbir zaman bilemeyecek bir gizem mahallelinin kucağında kaldı.