Çocuk büyütmenin en zor taraflarından biri çocuk için istediklerimiz ile kendimiz için istediklerimizin sınırlarını ayırabilmektir. Çocuk biyolojik olarak bir türün devamıdır, aynı zamanda kısmen bizden uzantılar taşır. Çocuğumuz ile ilgili hayallerimiz, beklentilerimiz, kızgınlıklarımız ya da kırgınlıklarımız aslında kendimizden de bir şeyler barındırabilir. Bizim gidemediğimiz okullara gitmesini, meslekleri kazanmasını, beceremediğimiz sporu yapabilmesini, eksik kalan özgüvenimizi tamamlamasını fark etmeden isteyebiliriz. Onun için en iyisi sandığımız şeyler aslında kendi sınırlı hayatımızda geri dönüp alamayacağımız şeyler olabilir.
Ya da kendi çocukluğumuzu onarmak isterken bulabiliriz kendimizi. Gereğinden fazla bir sevgi, ilgi, gereksiz ve koruyucu olmayan bir hoşgörü gösterebiliriz. Bütün sorunlarımızın bunların eksik kalması yüzünden olduğunu sanabilir, bizim gibi olmaması için onu pamuklara sarabiliriz. Nasıl bir yemekte her şey kararında olunca lezzetli oluyorsa, kişilik gelişiminde de kararında davranan bir çevre olması gerektiğini unuturuz.
Ya da işin bu kararında kısmını çok abartırız. Yeni yemek yapan biri gibi kaygıyla, tartarak yaparız her şeyi. Lezzetli olmayınca da nerede yanlış yaptığımızı anlayamayız. Oysaki aynı yemeğin küçük içerik farklılıklarıyla birbirinden lezzetli yüzlerce şekilde yapılabileceğini düşünemeyiz. Kaygımız o kadar yoğundur ki göz kararına, yani sezgilerimize güvenemeyiz. Bu yüzden bazen yemeği tuttururuz, bazen de berbat ederiz.
İşin zor kısımlarından biri de çocuğun, bizim bir şeyleri ne kadar iyi yaptığımızın bir göstergesi olduğunu sanmamızdır. Oysaki çocuk ne bizim ne kadar iyi anne – baba olduğumuzun, ne de mesleğimizde ne kadar iyi olduğumuzun göstergesidir. Özellikle benim gibi çocuk ile çalışan psikiyatrist ve psikologlar, rehber öğretmenler, diğer bütün öğretmenler, diyetisyenler, spor eğitmenleri ve şu anda aklıma gelmeyen insan ile çalışan bütün meslek dallarında bu durum daha tehlikeli bir hal alabilir. Çocuk adı üzerinde henüz yavrudur, olgunlaşmamış bir meyve gibidir. Olması gerektiği gibi davranması, her zaman doğru olanı seçmesi beklenemez. Yeterince olgunlaşmadığı için duygu kontrolünde zayıftır. Haz duyduğu şeylerin, öfkesinin, kaygılarının, üzüntülerinin kısacası duygu ve isteklerinin esiri olacaktır çoğu zaman. Günlük hayatta çoğu kez bunlar ile ilgili olumsuz olaylar yaşayacak bizim rehberliğimizde tekrar tekrar bunları aştıkça baş etmeyi öğrenecektir. Onun bizim başarınızın bir göstergesi olduğunu düşünmek, etraftan bize bakan gözlere odaklanmak, utanç ve suçluluk duygularına yoğunlaşmak çoğu zaman yanlış davranmamıza yol açacaktır. Böyle bir baskının bizi ele geçirmesine izin vermek, ya çocuğun istediğini hemen yapıp onu susturmamıza, ya öfkeyle hareket edip ona zarar vermemize, ya da istediğimiz gibi olması için devamlı baskı yapmamıza neden olacaktır. Benim gözlemim çocukların çoğu kez tam da anne-babanın korktuğu gibi olduğudur. Obez olmasından korkulan çocuk gerçekten obez olur, ya da aç kalacak diye elinde yemek ile gezen bir annenin çocuğu gerçekten zayıf. Çocuk bir bireydir, bizim keyfimize göre yontulmamak için direnecek, tersine gidecektir, ya da koşulsuz boyun eğecektir.
Ebeveynlikte bütün bu tehlikeli sapaklara dalıp kaybolmamak için; duygu ve düşüncelerimizin farkına varıp kendimizi durdurmak gerekir. Böylece olayı gerçek bağlamında değerlendirebiliriz. Her çocuk benzersiz ve kendine özgü özellikleriyle doğar. Kimisi daha kolay baş edilebilir bir mizaç ile doğarken kimisi ise zor ve çetin bir mizaç ile bizi bezdirebilir. Burada kolay mizaç derken kastetmek istediğim; her istediğimizi yapan çocuk değildir. Hatta bence bu çocuklar da zor mizaç olarak değerlendirilmelidir. Her istediğimizi yapan bir çocuğumuzun olması kendi istediklerimizi görüp çocuğun istediğini göremediğimizin tehlike çanları bile olabilir. Aynı bir ağacın, küçükken nasıl budanırsa öyle büyümesi gibi fark etmeden bütün sürgünlerini kesmiş kendi hayallerimizi, hayatımızı şekillendirir gibi şekillendirmiş olabiliriz. Herkes biraz kendi hayallerinin sürmesini, çocukluğunu onarmayı ya da çocuğunun uygun davranışlarıyla onurlanmayı ister. Ancak doz önemlidir. Biraz bizden uzantılar taşıması ile bizim bir uzvumuz gibi olması arasında büyük bir fark vardır. Bazen ebeveynlerin dönüp kendine “bu kimin isteği” diye sormasının çocuk için yararlı olacağını düşünüyorum.
Hem kendimizin, hem çocuğumuzun ihtiyaç ve isteklerinin farkında olmak ebeveynliğin en önemli yapıtaşlarından biridir. İlgi alanlarını, zevklerini ve ihtiyaçlarını fark etmek; zorlandığı noktalarda tekrar tekrar yol göstermek; bazen onunla birlikte ya da ondan bir şey öğrenmek; istediği için değil uygun olduğu ve zararlı olmadığı için izin vermek gerekecektir. Unutmamalıyız ki bir trende karşılaşmış iki yolcu gibi bir süre birlikte yolculuk yapan ayrı dünyalara sahip yolcularız.
Sevgiyle kalın…