Üzerinize afiyet diş vurgunu yedim…

Sevgili doktorum Tolga Beray, ağzımı kalafata çekiyor; söktüğü diş var, kestiği, onarıma aldığı diş de var.

Durumum zor!

Ters anlaşılmasın, zorluğum dişçi koltuğunda yaşadıklarımla ilgili değil, kuyruğu dik tutmak için elimden ne geliyorsa yapma çabasından kaynaklanıyor.

Eee! İnsanın kişilik oluşumunun yörüngesinden ayrılması, tutum ve davranışının dışına çıkması koşullar ne olursa olsun kolay mı?

Yayın yönetmenimiz Tuncer Kalaycı’ya haftada beş gün yazı sözü verdim, bekliyor…

Bir yandan dişçi koltuğundayım, diğer yandan zamanın darlığı, öte yandan yazı konusunun belirsizliği…

Şu zorluğa bak!..

Doktor Beray, dişimi sökmek için morfin vurdu, uyuşturucunun etkisi için on dakikalık bekleme süresinde kafamda yazı konusu arıyorum…

Birdenbire ne olduysa oldu, kafamda bir düşünce pırıltısı oluştu:

-Ulan Özgür, yazı konusunun üzerinde oturuyorsun!..

***

Sevgili okurlar…

Diş ağrısı ve diş doktoru arasındaki ilişki, üzerine düşünülesi bir konu…

İnsanın dişi ağrır, bütün bir gece uyutmaz, fakat ertesi sabah kalkınca hemen doktora gitmez; dişi belki yine ağrıyacaktır…

Ve böyle sonu gelmeyen ağrılardan duyduğu acı, diş hekiminin koltuğunda duyacağı ağrıdan çok fazladır; bunu bilir fakat yine de kuşkunun tuzağında debelenir…

Kimi zaman da ağrı, dayanılmaz bir hale geldiği zaman tıpış tıpış doktora gider ama her nedense ağrı muayenehane eşiğinde kesilir, geri dönmek ister…

Adını ne koyarsanız koyun; bu durum insanın kendi elleriyle kendisini çelişkinin çarmıhına oturtması demektir…

İnsanın, iradesi dışında kendiliğinden gelen ağrılara dayanması ya da bu ağrıyı daha az bir acıyla yok etmek için iradesini kullanmaktan korkması neden?..

İnsan düşününce iyi kötü bir düşünceye ulaşıyor…

Ben şöyle bir sonuca erdim:

“-Bu korku birçok sosyal olayın anahtarıdır…”

Bu anahtarı yaşam içinde karşılaşılan sorunların girdisine çıktısına uydurabilene aşk olsun!