Yine uyandım. Herhangi bir güne, sıradan bir zamana. Dünden bugüne değişen hiçbir şey olmamış. Kendimi bugün kahvaltı sofrasına konan ve hiç yenmeyen reçel gibi hissediyorum. Her gün sürekli sofraya gidip geliyorum ama ne yiyen var ne de tadan. O kadar hiçim, o kadar boşluktayım. Herkesin hayatı benim kadar sıradan mı ya da bir tek bana mı öyle geliyor? Son dönemde çok duruldum ve sıradanlaştım. Hayattan heyecan alamıyorum. Heyecan almam da gerekiyor mu onu da bilemiyorum. Aslında bir zombi istilası ya da uzaylı saldırısı gelse sanki hayatım daha aksiyonlu ve daha neşeli bir hale gelecek diye hissediyorum. Sonra içimdeki bu hissiyatı daha yüksek bir sesle bastırmaya çalışıyorum. O kadar da olmasın istiyorum. Tam bir kararsızlık abidesi, miskinlik heykeli ve isteksizlik kralı oldum. Ben bu dönemde her şey oldum da bir kendim olamadım.

   Herhalde karanlık bir yolda giderken yanlışlıkla depresyon tabelasına doğru saptım. Yol çok karanlık olduğu için yeterince aydınlatılamadım veya çıkış tabelasını göremedim. Daha da karanlık bir yolda gittikçe gidiyorum. Uzun ince bir yolda da değil burası bildiğiniz virajlı ve karanlık… Hava sevdiğim gibi karlı ve soğuk. Herkes kıştan kötü bir çocuk gibi bahseder ama aslında ailenin en iyi çocuğudur kış. Her üşüdüğüm ve kışın serinliğini hissettiğimde aklıma gelir bu söz. Doğru mudur değil midir bilinmez ama benim için kış ayı mevsimlerin abisidir. Neyse bu depresyon otoyolundan çıkmama kaç kilometre kaldı acaba? Bu yolu bitirdikten sonra aydınlık, fakat bulutlu ve muhtemelen soğuk bir yola çıkmak istiyorum. Kendimi öyle zamanlarda daha iyi hissediyorum.

    Hayatımda değişiklikler yapmaya karar verdim. Öncelikle evimi taşımaya başladım. ‘Mutluluk sokak, Artık böyle Apartmanı, numara yirmi üç, şehir herkesten ve her şeyden uzakta.’ adresine taşındım. Pembe panjurlu olmasa da camında sinekler girmesin diye sinekliklerim olan bir ev burası. Arka cephesi kuzeye ön cephesi ise güneye bakıyor. Arada sırada güneş, rüzgâr alıyor. Diğer doğa olaylarının neler yaptığını daha deneyimlemedim. Bu eve geldim geleli kendimi biraz daha iyi hissediyorum sanki. Bir şeyler yolunda mı gidiyor yoksa mevsim kış oldu da ben o yüzden mi daha umutlu ve daha iyi hissediyorum. Bazı şeyleri arkamda bırakmanın gururu da olmuyor değil. Kendi kendimi övüyorum bazı gecelerin sabahında. ‘Helal olsun’ bana diyorum. Seviyorum kendimi, şefkat gösteriyorum kendime. İnsan sevmeye başlamak istiyorsa kendinden başlamalı diye düşünüyorum. Aman ya da sevmenin bahanesi olmaz kendini sevmeden başkasını da seven olmuyor mu hiç? İşte laf olsun diye laf ediyorum.

   Her şeyden kurtulduğum bir gün tekrardan depresyon ordusunun ayak seslerini kapımın dibinde duymaya başladım. Ta buraya kadar gelmiş olmalılar. Beni nereden bulduklarını bilmiyorum. Belki de koku mu aldılar. Tüm gücüyle sokağın köşesinde görünmeye başladı şehvetli depresyon ordusu. Kalem oldukça sağlam ilk mücadelede yenildiğim fakat oradan kaçarak aslında birçok şey kazandığım bu karanlık orduya karşı bu sefer savaşmayacağım. Onun istediği karanlık deliğe girmeyeceğim. Orada kendimi kaybetmeyeceğim. Daha güçlü bir şekilde onun karşısında durup savaşmadan onu hayatımdan tamamıyla kovacağım. Buna gücüm de enerjim de var. Savaş tam tamları çalıyor. Ben aşağıya inip bu işi halletmeye gidiyorum. Sonsuza kadar.